Levent Özadam - Mesaj Kutusu

[email protected]

Köşe başında ortaokul çağında bir erkek çocuğu…

Sonradan öğrendik meğerse nöbet tutuyormuş!

Babası enkazından içinden demir toplarken o da köşe başını tutmuş polis gelirse babasına bildirecek…

Çünkü enkazdan hurda demir toplanmasını yasaklamış!

Yakalayınca da dava okuyor…

Yaptıkları bir nevi hırsızlık ama son iki aydır çadırlarına kuruş girmiyor!

Hurdacılar çökmüş ilçeye…

Depremden en fazla etkilenen Nurdağı’nda hurdacılık meslek olmuş!

Günlük 100 ila 300 TL arasında kazanıyorlar bu şekilde…

Babayla konuşuyoruz;

3 tane çocuğu varmış, evi barkı yıkılmış, tek kazançları Kızılay’ın her öğün verdiği yemekten başka bir şey yok…

Cepte para olmayınca da hurda demir toplayıp üç-beş kuruş kazanmaktan başka çareleri yok!

Burada neredeyse sağlam tek bir tane bile ev kalmamış…

Eskiler tamamen yıkılmış, yeni binalar yıkıldı yıkılıyor!

Evlere, binalara ve dükkanlara girmek yasaklanmış…

Çadırlar bölgedeki sefilliği de yansıtıyor…

8 Metrekarelik çadırlarda en az 8 kişi yaşıyor!

Biraz yağmur yağsa içerisi hemen göl oluyor…

Bir çoğuna daha konteynır sırası gelmemiş!

Çadırda aileleriyle yaşayan çocuklara biraz harçlık verip sevindirelim diyoruz…

10 dakika içinde çevremizi 30 kişi sarıyor!

Bebeğini alan kapmış gelmiş…

Hepsinin çok ayrı bir hikayesi var!

Özellikle çocukları hasta ya da yaralı olanlar yüreğimizi burkuyor…

Karınları doyuyor ama!

Çadırda yaşamak tam bir işkence…

Öksürükler birbirini takip ediyor!

Hiçbiri akşam olsun istemiyor…

Gündüz idare ediyorlar ama geceleri buz gibi ayaz!

60 Gün önceki karakışı düşünüyoruz…

İçimizi bir titreme sarıyor!

Merkez üssü olan Pazarcık’tayız…

Göleti de olan yemyeşil bir ilçe!

Girişi çok güzel ve tabloluk ama girince felaketin ta kendisiyle yüzleşiyoruz…

Merkez çarşıları varmış şimdi yok!

Binaların bir çoğu yıkılmış bir kısmı ağır hasarlı yıkılmayı bekliyor…

Tek bir esnaf bile yok, dükkanlar yerle bir olmuş!

İlk günler yağma yaşanmış şimdi polis gözetiminde insanlar yaklaşamıyor bile…

Orada da ciddi bir hurdacılık mesleği türemiş!

Şu sıralar tek kazanç kapısı demir toplayıp satmak…

Ölen ölmüş ama hayat da bir şekilde devam ediyor!

Karın doyurmak tamam da ya diğer ihtiyaçlar?

Onun için ailecek hurdacılık yapıyor birçoğu…

Pazarcık’ın boş arazileri çadır kent olmuş!

Depremde ender ayakta kalan binalardan biri de Devlet Hastanesi…

Hafif hasar görmüş ama hemen tamir edilmiş!

Etrafındaki geniş arazi de konteynır kente dönüştürülmüş…

Çadırlara göre burada yaşayanlar çok şanslı…

Elektrik var, su var, hatta televizyon bağışları bile yapılmış!

Zaman zaman AFAD’ın yardım tırları yanaşıyor, ihtiyaç malzemeleri veriliyor vatandaşa…

Zaman zaman görevliler ile vatandaşlar arasında tartışmalar yaşanıyor!

Yine de görevliler durumun hassasiyeti nedeniyle kibar davranıyorlar…

Konteynırda kalan 84 yaşındaki bir amca ile sohbetteyiz…

Kendi evi tamamen yıkılmış, önce çadıra sonra da sıra gelince konteynıra yerleşmiş!

Ailesinden çok kişiyi kaybetmiş, kimleri kaybettiğini tam olarak bilmiyor bile…

Her iki kelimesinden birisi şükretmek!

Ara sıra dalıyor, sorunca da yiten canlara gittiğini söylüyor aklının…

Kendisi kurtulmuş, karnı bir şekilde doyuyor ama sıkça deprem saatine gidiyor aklı!

Günü yaşıyor gibi olsa da hala geçmişte yaşıyor…

Bölgede Cumartesi günü nohut yemeği ile bulgun pilav vardı!

Binlercesi aynı yemeği yedi…

Kimi hep birlikte kimi çadırının ya da konteynırın içinde kaşık salladı!

Hastane görevlileri, polis, görevli herkes aynı yemeğe kaşık salladı…

Çünkü ikinci bir alternatif olmayan bölgenin insanları onlar!

Pazarcık’ta okullar, devlet binaları tamamen göçtüğü için çalışanlar sadece görevli olarak bölgede bulunuyor…

Okul binası kalmadığı için çocuklar genelde sokakta!

Uçurtma uçurup, top oynayanlar çoğunlukta…

Bölgede tüm insanların mutsuzluğu yüzlerinden okunuyor ama çocuklar öyle mi?

Çocuk olmanın şansı da bu olsa gerek…

Onlar gülüyor da bu kez de yüzlercesinin toprak altında olduğu gerçeği sarsıyor insanın yüreğini…

Kahrolmamak için insan olmamak gerek!

Kahramanmaraş’ta bir çemberde iki genç kız oturuyor…

Gözlerini ileride bulunan bir araziye dikmişler, sessizce oraya bakıyorlar!

Çocuklukları aynı sitede geçmiş, ama şimdi yok…

Depremde onlarca yakınını kaybetmişler, binanın enkazı temizlenmiş, boş araziye bakıyorlar!

Günün beliril saatlerinde gelip aynı çemberin betonuna oturup çocukluklarının geçtiği binanın boş arazisine bakıyorlar saatlerce…

Aslında geçmiş ile o anı arasında gelip gidiyorlar!

Evleri artık olmadığı için yakın ailelerinin yanlarında kalıyorlar…

Kimi anasını, kimi babasını, kimi de kardeşlerini düşünerek!

Bir nevi donmuşlar…

Çözülmeyi bekliyorlar!

Sonrası meçhul…

Karınları doyuyor da!

Yüreklerinin yanmasını söndürmeye sular yetersiz…

Kimi yaşadığı için şükrederken kimi de ‘ha keşke’ diyor gerisi gelmiyor!

Ağır hasarlı deprem bölgesinde 14 Mayıs seçimi için yorum yapan tek bir kişiye bile rastlamadık…

Kesinlikle gündemlerinde yok çünkü!

Zaten hiçbir siyasi parti de belli ki oralarda propaganda yapmaya niyetli değil…

Oralarda insanların duygularını anlamak çok zor!

Anadolu insanının hoşgörüsü ve sevgi dolu yüreği var ama…

O kadar çok şey kaybetmişler ki akılları fikirleri hep onlarda!

Kimisi geçmişi sorgularken kimi geleceğini merak ediyor…

Öyle bir yıl içinde yeni konut sahibi olmak filan da hayalden ibaret!

Şimdilik mücadele çadırdan konteynıra geçerek güya çağ atlamak…

Gündemleri çok başka anlayacağınız!

Buralara geri döndük ama, aklımız fikrimiz ve yüreğimiz oralarda kaldı…