Levent Özadam - Mesaj Kutusu

[email protected]

Biliyoruz çok tehlikeli bir başlık ama…

Gerçeğin de ta kendisi!

Aslında sosyal patlamalar çoktan yaşanmaya başlamıştı ama şimdiki durum çok daha tehlikeli bir boyuta doğru ilerliyor…

Dün sabah ziyaretlerimizdeki ilk isyanı kırsal bölgede oturan ama Lefkoşa’da çalışan 40 yaşlarındaki bir emekçiden geldi!

20 aynı yerde çalıştığı halde maaşı asgari ücret…

Hesabı kitabı çoktan yapmış, yeni akaryakıt zammıyla Lefkoşa’ya aylık geliş gidiş yakıt harcaması 3 bin TL’ye çıkacakmış!

Geri kalan parayla adam gibi yaşaması mümkün değil…

Bu sabah çalıştığı şirkete istifasını vermiş!

Zam filan da istemiyor…

Artık bundan böyle Güney’de çalışacak, tabi ki iş bulabilirse!

İnşaatlarda kalıpçı olarak çalışsa burada aldığı maaşın en az üç katını alacağını iddia ediyor…

Değer mi diye soruyoruz kendisine;

Ne yapalım yani burada aç kalın sonunda intihar mı edelim abi diye, çok da haklı olarak sitem ediyor…

Yazın bir kenara…

Kesinlikle temennimiz değildir ama vatandaş artık dayanma gücünün sınırını çoktan aştı!

Tünelin ucunda ise milim bir ışık göremiyor…

Sakın ha diyoruz!

Sevenleriniz asla bunu hak etmiyor…

Son akaryakıt zammıyla vatandaş artık çıldırma noktasını çoktan geçti…

İlk çare ne biliyor musunuz?

Şu an kullandıkları araçları satmak…

Birçoğu başka çıkış yolu bulamıyor çünkü!

Ortada iki seçenek var genelinin;

Öncelik aracı satmak!

Daha az yakıt tüketen başka küçük bir araca sahip olmak…

Maksat ayaklarının yerden kesilmesi!

Araçlarını satacaklar, bir kısmıyla başka daha ucuz bir araç alacaklar, bir kısmı ile de bazı acil banka borçları ödenecek…

Çünkü birçok pahalı araç bankalarda ipotek halinde!

Diğer bir seçenek de aracı satıp yerine bisiklet ya da motosiklet kullanmak…

Bu çok zor bir ihtimal!

Kavurucu sıcaklar önümüzde…

Bir de çocukların deniz, plaj istekleri var önümüzde!

En iyisi küçük Japon araçlarına saldırmak…

Daha az benzin yakıyor, sigorta ve seyrüsefer ücretleri daha ekonomik!

Zaten sosyal medyanı iyi takip edenler iyi bilir;

30-50 Bin TL arası Japon araç arayanlar furyası başladı…

Bulabilirlerse artık o da Allah’a kalmış bir durum!

Zaten bu saatten sonra her şey Allah’a emanet değil mi?

Sahi sözde reform paketinde yoktu ama hayat pahallığının devletin gelirlerine göre belirleneceği söyleniyordu değil mi?

Yani devlette varsa hayat pahalılığı da var, yoksa avucunuzu yalayın…

Şaka değil, artık unutun hayat pahalılığını filan!

13’ncü maaş da aynı kefede…

Onun için hesabınızı kitabınız ona göre yapın!

Ya asgari ücret?

Akaryakıt fiyatları çok değil bir senede dörde katlandı…

6.5 TL nire, 23.5 TL nire?

Hadi o bir yana peki ya akaryakıta yapılan zamdan sonra dolaylı zamlara ne demeli?

Sadece doğru bir orantı yapsak yeni asgari ücretin en az 20 Bin TL olması gerek…

Var mı bunu kaldırabilecek bir babayiğit işletme!

Bırakın asgari ücretin artırılmasını önümüzdeki günlerde bizi yoğun işten durdurmalar bekliyor…

Siz asıl o zaman görün sosyal patlamalar nasıl gümlüyor!

Dün yine berber günümüzdü bizim Mahmut hesap kitap yapıyordu…

Çocuk kafayı ha yedi ha yiyor!

Garip bir gülümseme var yüzünde…

Kardeşinin gelecek aylarda memlekette düğünü var, bilezik filan değil uçakla mı gitsin feribotla mı onun hesabını yapıyor garibim!

Kalabalık bir aile ama büyük ihtimalle aile fertlerinden bazıları gidemeyecek, o artık kesin…

Otursunlar evde çekirdek çitlesinler artık!

Oradan meclis yanındaki büfedeyiz…

Tek konu var, akaryakıt zammı!

Döviz artışı unutulmuş, elektrik faturaları değil akaryakıt zammı konuşuluyor…

Araçlarını satmak isteyenler çoğunluk!

Ama inanmayın siz onlara…

Biz öyle bir milletiz ki sayar söveriz ama iş icraata gelince kuyruğu ayaklar arasına sıkıştırır hiçbir şey olmamış gibi davranınız!

Bu şimdi değil yıllardan beri böyle…

Geldik en kızdığımız noktaya;

Biz orada sohbet ederken müşteriler de gelip gidiyor…

Bizi orada gürünce de bayramlık ağızlarıyla konuşuyorlar!

Niye yazmıyorsunuz diye öfkeleniyorlar…

Kardeşim daha neyi yazalım ki!

Bu zamlı hayatı bir yaratmadık, bizi niye hedef tahtası haline getiriyorsunuz ki?

Daha da önemlisi;

Yıllardan beridir yazar çizer, kendimize düşmanlar yaratırız…

Değişen bir şey oldu mu ki?

Tövbeler olsun doğrusu…

Daha yazın başlangıcı…

Orman yangınları bu kez erken başladı!

Bir baktık ki devlet erkanı herkesten önce yangın bölgesine gitmiş…

Jilet gibi pantolon ve gömleklerle, hatta kravatını çıkarmayanlar bile vardı!

Her yangın sonrası söylenen tek bir ortak söz var;

Ciğerlerimiz yandı!

Siz inanıyorsanız bilmem ben kesinlikle kimsenin ciğerlerinin yandığına filan inanmıyorum…

Kimsenin ciğerlerinin yandığı filan yok!

Nereye getireceğimiz belli olmuştur tabi ki…

Yangın helikopteri ya da uçağı!

Kendimizi bildik bileli duyarız bunu, hepsi de en kısa zamanda der ama nafile…

Böyle gelmiş böyle de gidecek!

Sevgili siyasetçi kardeşlerim, ağabeylerim…

Aşağıdaki fotoğrafa bakar mısınız lütfen;

Sizler gece yataklarınızda mışıl mışıl uyurken yangın ekiplerimiz bu sabaha kadar hala yangın bölgelerindeydiler…

Siz hala helikopter diye sayıklayadurun!

Yangını söndürmek için ateşe kucak açan, emeği geçen herkesten razı olsun…

İyi ki varsınız!