Hiç şüphesizdir ki, savaşların insan psikolojisi üzerinde etkileri çok yoğundur. Ganimetin verdiği şımarıklık ise, ayrı bir tartışma konusudur. Kıbrıs Türk halkının 74 öncesi yardımseverliği, paylaşımcılığı, sevecenliği, kültürüne bağlılığı, dini inançları, komşuluk hatırı, arkadaşlıkları ve dostluklarını günümüzde mumla arar olduk. Geçen yıllar bizlerin iyi niyetlerini, takdirini, yapıcılığını çok başka duygulara devretti. Şimdilerde iyi niyetlerin yerini kötü emeller, dostlukların yerini menfaatler, yapıcı olmak yerine yıkıcı olmaktan yana durmayı tercih eder olduk. Birinin başarısını desteklemek yerine köstek olmayı marifet bildik. İçimizdeki bütün güzel duyguları, zaman içerisinde menfaatlerimizi ön planda tutarak bir bir yitirdik. Geldiğimiz noktada birleşimci değil, bölücü olduk. Bölündükçe bin parçaya ayrıldık. Neticesinde birlik ve beraberlikten uzaklaştık. Tüm bunların gelişiminde yavaş yavaş kimlik kaybı, kültürden uzaklaşma, aidiyet duygusunda tahribat ve yok oluş sinyalleri kapıya dayandı. Bugün Ada’nın gerçek kimlik sahibi insanlarına baktığımızda, her birimiz artık, kendi içinde en güzel duyguların katili olduk dersem kimse alınmasın, darılmasın ve gönül koymasın. Yaşadığımız gerçekler gün gibi ortadadır. Sahip olduğumuz topraklar yabancılara rant uğruna satılırken sustuk, ses çıkarmadık. Kültürümüz baltalanırken, yine ayni şekilde susup oturmayı tercih ettik. İçimize taşınan yabancı nufüs için kılımızı dahi kıpırdatmayıp, seyirci kaldık. Kaldık da, kala kala neredeyse bir avuç kaldık. Torpil bu ülkenin kanseri haline gelirken sadece izledik. Şimdi artık her yere sıçramış durumda bulunan bu illet hastalığın kökünü kazımak ne mümkün. Kendi kendimize bile isteye kötülük ettik. Aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye diye bu hallere geldik. Şimdi artık o yılan ateşden bir ejder olmuş ve dört bir yanımıza çember çizmiş. Çıkabilmek için ne cambaz olmak yeterli, ne de sihirbaz olsak da bu etrafımıza sarılan çemberin dışına çıkmak mümkün değil. Elimiz ile ettik, boynumuz ile çekiyoruz dersek tam da yerinde söylenmiş bir cümle olur. Her kim demiş ise, sevgi her kapının anahtarı olur diye, çok da doğru söylemiş. Sevmedik, sevemedik, içimizdeki en güzel duyguları savaşın verdiği psikoloji ile, ganimet sarhoşluğu ile, hazıra konmanın verdiği rahatlık ile bir bir tüketi verdik. Ne kadı şimdi elde avuçta? Kala kala, kendi duygularının katili bir toplum kaldı. Yok olmaya yüz tutmuş, “Kıbrıslı diye bir şey yok” söylemini bile dizginlemekten aciz bir toplum olduk. Yemin etmişler adeta bizi yok saymaya, yok etmeye. Bizde bakar olmuşuz öküzün trene baktığı gibi aval aval. Vesselam.