Kendi insanımı ve kendi ülkemi tanıyamaz hale geldim diyenler eminim ki son yıllarda giderek artış göstermektedir. Her ne kadar konuşmayıp, susmayı tercih edenler olsa da, eminin ki kendi kendilerine bu cümleyi telaffuz etmekten geri duramıyorlar. Evet, son sürat ülke ve toplum olarak değişim yaşıyoruz. Değişime zorlanıyoruz. Baskıcı bir sistem ülkenin dört bir yanında kökleşme gayreti içerisinde yol almaktadır. Her yeni güne uyandığımızda yeni olaylar ve haberler karşısında hayretler içerisinde kalmaya alıştık ya da alıştırılmak zorunda bırakıldık. Bir yanda saray, külliye ya da yerleşke kim nasıl telaffuz ediyorsa etsin, öte yanda halk giderek fakirleşmekte, alım gücü düşmektedir. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi dini baskılar, çocuk istismarları, kadına şiddet ve özellikle son günlerde basında yer alan Kıbrıs Türk toplumu kadınlarına ayar vermek için ahlak dersinden bahsetmek akıl alır gibi değil. Ve ne acıdır ki, tüm bunlar olurken hükümet edenler seyirci sıfatıyla kalmaktadırlar. Toplum sessizliğe bürünmüş. Konuşmak ve hak aramak çok geri yıllarda bıraktığımız davranış biçimlerimiz. İçinden geçtiğimiz süreçte konuşup, hak aramak suç olmuş. Hesap sormak şuursuzluk, haddini bilmezlik olmuş. Basın çalışanlarının kalemi susturulmaya çalışılmakta, yazıp çizmek neredeyse suç olmuş ve suç işlemiş sayılmakta addedilmektedir. Parti başkanları, hükümet edenler sessiz kalmakta, siyaset sadece rejimin istediği doğrultuda hüküm sürmektedir. Oysa ki, 74 Barış Harekatı, Ruma karşı azınlık olmamak için, özgürlük için, kendi ayakları üzerinde duracak bir devlet için yapılmıştı. Peki ya şimdi, azınlık değil miyiz, özgür müyüz, kendi ayakları üzerinde duran bir devlet miyiz? Hayır, bunların hiçbiri olmadığı gibi, olasılık da her geçen gün şansını yitirmekte ve bir yok oluş yavaş yavaş vuku bulmaktadır. Varsın külliyemiz olsun ama toplum giderek fakirleşsin. Varsın külliyemiz olsun ama hasta ilaç bulamasın. Varsın külliyemiz olsun ama devletin kendine ait bir havayolu bulunmasın. Varsın külliyemiz olsun ama yollarımız çukur dolu olsun ve aydınlatmadan yoksun kalsın . Varsın külliyemiz olsun da kültürümüz yerle bir olsun. Varsın külliyemiz olsun da tam teşekküllü toplumuna sağlık hizmetleri sunabilen bir devlet hastanemiz ve devlet laboratuvarımız olmasın. Varsın külliyemiz olsun da ekonomimiz sıfırlansın. Varsın külliyemiz olsun da çocuklarımızın bu ülkede geleceği olmasın. Varsın külliyemiz olsun da Kıbırıslı her geçen gün biraz daha yok olsun. Devletin itibarını külliye ile sağlamayı düşünen siyasilere hayret ediyorum. Bir insan onuru, gururu ve itibarı için yaşar. Sizin bu değerlerden hiç haberiniz olmamış dersem yalan olur. Olmuş da, çıkarlarınız uğruna her şeyi üç kuruşa satmışınız. Ne kadına uzanan dile, ne kadına kalkan ele, ne çocuk istismarlarına, ne fuhuşa, ne kumara, ne insan kaçakçılığına dur diyecek ne gücünüz, ne ceza yaptırımınız, ne de yasalara saygınız kalmamış. Boşuna dememişler “kişinin aynası iştir, lafa bakılmaz”. İşte sizin de işiniz ve icraatlarınız, 49 senede yarattığınız memleket ve toplum ortadadır. Vesselam.