Kuralları ve yasaları uygulamak yerine sulandırmak ve yerine getirmemek, toplumsal kurumların en çok da resmi kurumların karakteri olmuş.

Herkes birileri için bir köşe tutma telaşında.

Kamusal fayda ve toplumsal çıkarın savunulmasının suç muamelesi gördüğü bir ülke, Kuzey Kıbrıs.

Denetimsizliğin zemin hazırladığı tehdit ve tehlikeler her alanda karşımıza çıkmakta.

Üniversiteler ile birlikte tüm yükseköğretim alanı da “denetimsizliğin” cesaretlendirdiği tehditler ile karşı karşıya.

Tehdidin büyümesinin ve tüm yükseköğretim alanı adına büyük bir tehlike oluşturmasının nedeni ise denetimsizlik ve yaptırım uygulama noktasında ilgili resmi kurumlar tarafından sergilenen “bilinçli eylemsizlik”.

YÖK tarafından yapılan resmi uyarı niteliğindeki açıklama içerisinde bazı yatay geçiş kabullerinde “suistimal ve resmi olmayan işlemlerin” KKTC üniversitelerinden bazıları tarafından da yapıldığı ifadesinin yer alması bir mesajdan öte derin anlamlar içermekte.

Ülke yükseköğretim alanının daha ileriye gitmesi ve daha sağlam bir temele oturması için ortaya yeterli irade koyan olmaması bir yana, bazı yetkililerin “birkaç kurumun çıkarı için diğer kurumları” engellemek için yetkisini kullandığı iddiaları ise gelinen noktanın vahametini gözler önüne sermekte.

“Karar üretmeyerek bilinçli bir eylemsizlik ve denetimsizlik” ile yola devam etmekte ısrar edilmesinin tek sonucunun ülke yükseköğretime karşı güven bunalımı ile birlikte yaptırımlar olacağının umursanmamasının anlaşılır ve kabul edilebilir bir yanı yok.

Yükseköğretim alanının denetleyicisi olan kurumların asli görevlerinden uzaklaşmasının tipik bir sonucu tüm yaşananlar.

Eğitim izni olmayan kurumların uzaktan üniversitecilik oynamasına göz yumulursa, 3-4 farklı işletmenin olduğu binaların birinci elden üniversite olarak gösterilmesine ses çıkarılmazsa, dershaneden bozma binalarda batı usulü veya Avrupa modeli kandırmacası altında yükseköğretim yapılmasına izin verilirse, yeterli öğretim üyesi olmayan hatta rektörü sadece kağıt üstünde olan kurumlar görmezden gelinirse “suistimal ve usulsüzlük” yükseköğretim alanını sinsice ele geçirir ve “kurunun yanında yaş da yanar” misali diğer üniversitelerimiz ile birlikte yükseköğretim alanının varlığının tehlikeye girmesi kaçınılmaz olur.

Ve böylesi bir tehdit ve tehlikeye zemin yaratan ise denetim ve yaptırım konusunda oynanan “bilinçli eylemsizlikten” bir başkası değil.

“Bir musibet bin nasihatten iyidir” misali yaşanan suistimal ve usulsüzlük bir kırılma noktasına taşınarak fırsata döndürülmeli.

Ve böylesi bir kırılma noktasının MEB’ten önceki ana aktörleri ise profesörlerden oluşan YÖDAK Akademik Kurulundan bir başkası değil.

Mehmet Hasgüler, Hülya Harutoğlu, Okan Veli Şafaklı, Hüseyin Uzunboylu, Hasret Balcıoğlu ve Olgun Çiçek’ten oluşan profesörler kurulunun misyon değil vizyon sahibi olduğunu toplum vicdanına kanıtlaması adına YÖK başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç tarafından yapılan açıklama hem bir fırsat hem de temiz bir sayfa adına yeni bir başlangıç olmalı.

Denetimsizlik ve bilinçli eylemsizliğin usulsüzlük ve suistimallere davetiye çıkarmasının tek kaybedeni ise Kuzey Kıbrıs ve Kıbrıs Türk toplumu olur.

Siyah ve beyaz kadar net olan 2 seçenek karşımızda durmakta; ya misyon sahibi olarak “bilinçli eylemsizliğin” esareti altında yükseköğretim için tehdit unsurlarına bilerek veya bilmeyerek zemin yaratılacak ya da vizyon sahibi olarak ülke üniversiteleri için tehdit unsuru olan yapıları ortadan kaldırma cesareti kararlılıkla sergilenecek.

Yükseköğretim alanının tümünün ve varlığının teminatı olması gereken kurumlar, karakteri ve ruhu olmaya başlayan “dostlar alışverişte görsün” motivasyonundan kurtulmalı.

Tek çıkış yolu ise “sap ile samanı ayıracak” irade ile her kuruma eşit mesafede durarak “üniversiteler üstü bir duruş” ile denetim ve yaptırımın tehdit ve tehlikelere meydanı boş bırakmaması.

Gerisi sadece teferruattır.