Elbette, eylem ve hak arama, demokrasinin bir gereğidir ancak demokrasiyi kullanarak da kimsenin Meclis’in önünü işgal etmesine, yolları kapatarak ulaşımı engellemesine hakkı olmamalı. Demokrasi herkesin istediği her şeyi yapabilme özgürlüğü müdür? Bir toplumu meydana getiren özne kişilerin her istediğini yapabilmesi anarşiyi doğurmaz mı? Kurulu olan ve korunan düzeni, geriye götürecek her türlü tehlikeye açık hale getirmez mi?

Yazılı olan kurallar ve yazılı olmayan kurallar ile ortaya çıkan bir toplum sözleşmesi etrafında inşa edilen düzen demokrasinin korunması için değil midir? Çağdaş demokrasilerde demokrasiyi ileriye taşımak gibi bir gaile yoktur…

Demokrasi tanımının da bir sınırı ve hududu vardır çünkü…

Çünkü bugünün çağdaş demokrasileri bu sınırın demokrasi adına aşılmasının toplumları anarşiye götüreceğini de yaşanan olaylar ile tecrübe etmiştir. Yakın tarihten örnek için Avrupa’da yaşanan “sarı yelekliler” eylemlerinde yaşananlara bir baksın, Kıbrıs Türk kamuoyu. Devletin kalbine giden ana damarı keserek kaos yaratmak ve yaratılan kaos üzerinden Meclis’i kapattık diye övünmek, demokratik hak değildir. Kelimenin tam anlamı ile anarşidir. Hükümetin, Devleti ve Lefkoşa’yı öksüz bırakarak otorite boşluğu yaratması Devletin güvenirliliğine ve saygınlığına vurulmuş bir darbedir.

Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği'nin eylemlerini demokratik bir çerçeve içerisinde yapmasına kimseciklerin itirazı yok. İtiraz, demokratik çerçeve dışına çıkan eyleme de ve Hükümetin böylesi bir anarşizme göz yummasına.

Ve, bir kez daha Devlet ve başkent Lefkoşa, Hükümet tarafından öksüz bırakıldı, tıpkı benzer diğer eylemlerde gelmiş geçmiş diğer Hükümetlerin yaptığı gibi. Unutulmamalı, oy kaybetme uğruna ve yeniden seçilmemek pahasına olsa da , Devletin onurunu ile halkın ulaşım hakkını korumak Hükümetlerin birincil görevleri arasında olduğu.

Eylem öncesinde Polis Genel Müdürlüğünden gerekli izinler eğer alındıysa eyleme izin verilecek çerçeve neden çizilmedi veya çizilemedi? Polis Genel Müdürlüğüne talimat vererek eylem sürerken trafik akışını ve ulaşımı sağlayamayacak kadar basiretsizlik ortaya konulmamalıydı, benzer diğer eylemlerde gelmiş geçmiş diğer Hükümetlerin yaptığı gibi.

Devletin namusunu korumak adına, Devlete meydan okumanın bu kadar kolay olmadığını ve demokrasi adı altında demokrasiyi çiğneyerek geçici bir anarşi ortamı yaratmanın da bedelsiz kalmadığını göstermek zorundaydınız. Oy uğruna devletin otoritesi ortaya konmaz ve Devlet kaçarsa anarşiye davet çıkarıldığını da artık umursaması gerek, tüm seçilmişlerin. Hak arama yöntemlerinin kabul edilir hiçbir yanı olmaması bir yana ekonomik sorunların da “üretime” dayalı tüm kesimleri darboğaza sürüklediği de bir gerçek.

Tıpkı milyonluk ! traktörler üzerinde “açız” diye Devlete posta koyan çiftçiler gibi. Ancak, böylesi bir gerçeklik bir yana, Covid-19 salgının sonrasında ekonomide yaşanan daralmaya yönelik de kalıcı çözümleri bulmak zorunda, UBP-YDP-DP Hükümeti. Ekonomik sorunlar ile boğuşan sektör neredeyse kalmadı.

Hükümetin “sessizliği” ve/veya sorunlara kalıcı çözümler bulmada “hızlı hareket edememesi”nin devam etmesi halinde ise “sokağın” sesinin artacağı ise bugünden belli. Siyaset de kilitlenme ile birlikte toplum içerisinde kaosun da yaşanacağının habercisi bugün yaşananlar. Hak aramanın hak gaspına ve demokrasinin de anarşizm olarak yorumlanmasının ne kabul edilebilir ne de anlaşılabilir bir yanı var.

Tıpkı, UBP-YDP-DP Hükümetinin sorunlar karşısında sessiz kalması ve Devleti öksüz bırakmasının kabul edilebilir ve anlaşılabilir bir yanının olmadığı gibi. Kuzey Kıbrıs, eylemler, protestolar ve grevlerin gölgesinde en sıcak yaz’a girmenin arifesinde.