“OLUMLU BİR ADIM GİBİ YORUMLANSA DA, AB’NİN TAVRI DEVLETİMİZİN YENİ POLİTİKASINA TERS DÜŞECEK UNSURLAR BARINDIRMAKTADIR”
“ÜLKEMİZDEKİ HELLİM ÜRETİMİNİN TESCİLE UYGUNLUĞU KONUSUNDA İLGİLİ DEVLET MAKAMLARIMIZIN SÜRECE DOĞRUDAN MÜDAHİL OLMASINI MÜMKÜN KILABİLECEK BİR DÜZENLEME YENİ VİZYONUMUZLA UYUMLU OLACAKTIR” 
“DİKKATLİ OLUNMAMASI HALİNDE, RUM TARAFINA, ÜLKEMİZ ADINA KARAR ALMA HAKKI VERİLMESİNE KADAR UZANAN TEHLİKELİ BİR SÜRECİN İÇİNE GİRME RİSKİ İLE KARŞI KARŞIYA KALINILABİLİNİR”
Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, “Hellimin Avrupa Birliği (AB) nezdinde tescil edilmiş olmasının, AB iç pazarına hellim ihracatını mümkün kılabilecek olumlu bir adım gibi yorumlansa da, AB’nin takındığı tavrın, KKTC Devletinin yeni politikasına ters düşecek unsurlar barındırdığını” söyledi.
AB’nin “yetkili makam” olarak gördüğü Rum Tarım Bakanlığı’nın tayin edeceği mekanizma ile Kıbrıs Türk hellim üreticilerinin denetlenmesinin öngörüldüğüne işaret eden Ertuğruloğlu, “Ülkedeki hellim üretiminin tescile uygunluğu konusunda ilgili devlet makamlarının sürece doğrudan müdahil olmasını mümkün kılabilecek bir düzenlemenin Devletin yeni vizyonuyla uyumlu olacağını” kaydetti; ancak “AB’nin bu çizgiye geleceğinin mümkün görülmediğini” de belirtti.
Dışişleri Bakanlığı’nın AB’nin tarafsız bir aktör olmadığını ve olmayacağını her vesileyle dile getirdiğini hatırlatan Ertuğruloğlu, “Dikkatli olunmaması halinde, Devletimizin yetkili makamlarının devre dışı bırakılarak, Rum tarafına, ülkemiz adına karar alma hakkı verilmesine kadar uzanan tehlikeli bir sürecin içine girme riski ile karşı karşıya kalınabileceğini tekrarlamakta fayda vardır” dedi.
Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun, Hellimin Coğrafi İşaret Tesciline ilişkin yaptığı yazılı açıklama aynen şöyle:
“Uluslararası toplumun Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs Adasının sözde ‘tek devleti ve temsilcisi’ olarak görmesi, Kıbrıs Türk halkına ise sadece bir ‘toplum’ muamelesi yapması, Kıbrıs meselesinin özü ve bugüne değin de sonuçsuz kalmasının yegane nedenidir. Bu nedenle, Kıbrıs konusu özünde bir statü meselesidir.  
Kıbrıs Türk tarafı bu statü sorununu ortadan kaldırmak ve kabul edilebilir bir anlaşmaya ulaşılmasını mümkün kılmak amacıyla, KKTC’nin egemen eşitliği ve eşit uluslararası statüsünün teyidini öngören gerçekçi bir vizyonu yeni Kıbrıs politikası olarak belirlemiştir. Bu vizyon ve politika da Anavatan Türkiye tarafından desteklenmektedir.
Dış politikamızı ilgilendiren tüm konuların Devletimizin Kıbrıs meselesine ilişkin benimsediği yeni vizyonunun temel ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda hellimin coğrafi işaret tescili süreci ve tescil sonrasındaki sürecin bu çerçevede ele alınması kaçınılmazdır. Ancak, gelişmeler bu çizgide oluşmamaktadır.
Hellimin Avrupa Birliği nezdinde tescil edilmiş olması, AB iç pazarına hellim ihracatını mümkün kılabilecek olumlu bir adım gibi yorumlansa da, AB’nin takındığı tavır, tüm AB politikalarında olduğu gibi, Devletimizin yeni politikasına ters düşecek unsurlar barındırmaktadır. Avrupa Birliği’nin, Rum Tarım Bakanlığı’nı ‘yetkili makam’ olarak gördüğü aşikardır. Rum tarafının tayin edeceği bir mekanizma ile Kıbrıs Türk hellim üreticilerinin denetlenmesi öngörülmektedir. Avrupa Birliği’nin bu tavrı Kıbrıs Türk üreticilerini, yetkisini ülkemize yaymaya çalışan Rum tarafının insafına bırakmaktadır. Hellimin coğrafi işaret tescilinin AB tarafından kabul edilmesini müteakip, Kıbrıs Rum hellim üreticilerinin tescilden halihazırda yararlanmaya başlamış olduklarını hatırlatmakta da fayda vardır.
Ülkemizdeki hellim üretiminin tescile uygunluğu konusunda ilgili Devlet makamlarımızın sürece doğrudan müdahil olmasını mümkün kılabilecek bir düzenleme, yeni vizyonumuzla uyumlu olacaktır. AB’nin bu çizgiye geleceği ise mümkün görülmemektedir.
KKTC Dışişleri Bakanlığı olarak AB’nin tarafsız bir aktör olmadığını ve olmayacağını her vesile ile dile getirdiğimizi hatırlatmak isterim. Dikkatli olunmaması halinde, Devletimizin yetkili makamlarının devre dışı bırakılarak, Rum tarafına, ülkemiz adına karar alma hakkı verilmesine kadar uzanan tehlikeli bir sürecin içine girme riski ile karşı karşıya kalınabileceğini tekrarlamakta fayda vardır.”