BAŞYAZI

SUSUZLUK KAPIDA!

Küresel iklim değişiklikleri ve küresel salgınlar sonrası kapımızda bekleyen diğer bir büyük sorun ise “küresel susuzluk.”

Yakın dönem hava tahminleri ise içerisinde bulunduğumuz coğrafi bölgede yaz sıcaklarının mevsim normallerinin üzerinde olacağını söylüyor.

İklim değişiklikleri ve artan sıcaklıklar ile birlikte stratejik önemini artıran su, siyasetin ve psikolojik harbin de ana öznesi olmuş durumda.

Türkiye Cumhuriyeti Tarım ve Orman Bakanı Dr. Bekir Pakdemirli, Bakanlığına bağlı Türkiye Su Enstitüsü yayını olan Stratejik Plan 2019-2023 kitapçığında yer alan mesajında suyun önemi şöyle vurgulamakta :

“Su, tarım ve orman birbirinden ayrılamayacak unsurlardır ve bu unsurların sürdürülebilirliği hem insanlar hem de ekosistemi oluşturan diğer tüm canlılar için hayatidir. …Su, tarımsal üretimin ve gıda güvenliğinin sağlanmasının yanı sıra sağlıklı ve yeterli içme suyu temini, yenilenebilir enerji üretimi, endüstriyel üretimin artırılması, sanitasyonun sağlanması ve ekosistemin korunması gibi pek çok alanda yeri doldurulamaz ve iyi yönetilmesi gereken bir kaynaktır.”

KKTC Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz ve ekibi ise tarımsal üretim ile hayvansal üretimin artmasına yönelik çalışmalarını iyi niyet çerçevesinde ve kararlılıkla sürdürmekte.

Ancak suyun olmadığı bir coğrafyada, tarımsal ve hayvancılık yapmak hayalden öte  Devlet kaynaklarını ve insan gücünü heba etmekten öteye gitmeyecek bir beyhude bir çabadır.

Hala ülkemizde “ulusal su politikası” yok.

Suyun yönetimini, sadece şebeke sistemine verilmesi olarak düşünmekten öteye geçememek, itiraf etmesi güç olsa da, acı bir tablo.

Suyun stratejik öneminin Hükümetler tarafından sadece politik söylemlerde bırakılması ise çağın gerisinde kalmaktan başka bir şey değil.

“Küresel su krizi”ne doğru gitmekte olan dünya bir yana, Kuzey Kıbrıs için yaşamsal, üretimsel ve siyasal ! “susuzluk kapıda”.

Anavatan Türkiye’den borularla su getirme projesinde yaşanan sorunlardan dolayı Kuzey Kıbrıs’a bir süredir su akışının durması “susuzluk” tehlikesinin görünen en büyük nedeni.

Boru hattında yaşanan teknik bir sorundan mı yoksa başka sebeplerden dolayı mı bilinmez ama bir gerçek var ki Covit-19 salgının ekonomide yaratacağı depremin ardından yaşanacak veya yaşatılacak “susuzluk”da Kıbrıs’ın kuzeyini cezalandırmaya hazırlanıyor.

Teknik sorunun 6 aydan önce çözülemeyeceği de ayrıca iddialar arasında.

Siyasi kulislerde kimseciklerin göremediği veya umursamadığı saklı gerçek ise, Türkiye Cumhuriyeti ile diplomatik ve siyasi ilişkilerde yaşanan sorunlar ile çözümlere yönelik tıkanıklıklar.

DSİ’deki görev değişikliği, kalan 20 milyon metreküp suyun Kuzey Kıbrıs’a kaç ay yeteceği, Türkiye’den boru ile su getirilmesinde teknik sorunun giderilmesine yönelik üretim ve montaj ihalesinin ne zaman sonuçlanacağı, Kıbrıs’ın kuzeyinde ulusal su politikasının olmaması ve Hükümetlerin suyun stratejik önemini kavrayamaması, susuzluktan dolayı hayvancılık ve tarımda zaten yetersiz olan üretimin duracak olması bir yana, Ankara ve Lefkoşa arasındaki diplomatik ve siyasi ilişkilerin bir an önce “normalleşmesi” artık zorunluluk noktasına gelmiş durumda.

Gerek Covit-19 ile mücadele ve sonrasındaki olası ekonomik sorunlara dair, gerekse kapıdaki susuzluk tehlikesi ve doğuracağı sorunların çözümüne yönelik atılması gereken adımlarda, Ankara ile doğru bir zeminde ilişki kurulamaması veya çok da iyi gitmeyen ilişkilerin düzeltilmemesi, sorunların en önemlisi ve en büyüğü.

Anavatan’dan deniz altından borularla getirilen “Barış Suyu”nun yeniden akmaya başlaması “susuzluk” tehlikesini ortadan kaldırmaktan öte Ankara-Lefkoşa arasındaki ilişkileri de buzdolabında çıkararak taşıdığı “barış” misyonunu da gerçekleştirmesi  umudunu Kıbrıs Türk halkı sürdüredursun, siyasal sorumluluk her iki Hükümetin kucağında durmakta.

Ve unutulmaması gereken bir diğer nokta ise, toprağın susuz yapamayacağı kadar saf bir gerçek, Türkiye ve KKTC’nin kardeşliği ve kader ortaklığı.

Anadolu ve Kıbrıs’ı “susuz!” bırakmak ise kimsenin ne harcı ne hakkı.