Felaket tellallığı yapmak değil elbette niyetimiz.

Kovid-19 salgınının başladığı günden bugüne geçen yaklaşık 1 yıllık sürede sosyal patlama tehlikesine dikkat çekmekten “dilimizde tüy bitti”

Ve olası bir sosyal patlamaya karşı hala daha önlem, planlarımız ve tedbirimizin olmaması da vahameti artırmakta.

Kovid-19 salgınının başlamasının ardından UBP-HP Hükümetine yaklaşık 1 sene önce yaptığımız çağrı ve uyarıların dikkate alınmamasının doğurduğu sonuçlar ile bugün Kıbrıs Türk toplumu boğuşmakta.

Kovid-19 salgını ile birlikte ülke ekonomisinin ayakta kalması ve olağanüstü böylesi bir dönemden en az yara ile kurtulması için gerek dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı gerekse dönemin Başbakanı Ersin Tatar tarafından ayrı ayrı oluşturulan “ekonomik danışma kurulları” ile birlikte “sosyal risklere” dair danışma kurullarının da ivedi oluşturulması çağrımıza bugün gibi dün de kulak veren yok.

Yaklaşık 1 sene önce “kapımızdaki sessiz düşman” olarak nitelendirdiğimiz ve önlem alınması gerekliliği noktasında Hükümetlere uyarılarda bulunduğumuz olası sosyal patlamalar artık kaçınılmaz bir son olarak çok yakınımızda.

Ekonomik krizin ve ekonomideki istikrarsızlığın sürmesi ile birlikte yavaş yavaş başlayan ve sonrasında etkilerini uzunca bir süre hissettirecek sosyal patlama tehlikesi artık çok yakınımızda.

Boşanma oranlarının artması, toplumsal panik, adalete ve Devlete güven kaybı sonrası bireysel adalet bulma çabalarının artması, siyasete karşı güvensizlik, olası iflaslar, intiharlar, kaos, anarşi, yağma, vandalizm, cinayet işleme riskinin artması ve benzer olgular bir toplumsal olay olarak sosyal patlamanın aktörleri olarak kapıda beklemekte.

Sosyal sınıflar daha spesifik bir ifade ile kamu çalışanları ile özel sektör çalışanları arasındaki ekonomi temelli uçurumun neden olacağı sosyal çatışmaların olumsuz etkilerini en az seviyeye indirme sorumluluğu Hükümetin omuzlarında.

Ekonomideki depremin etkisi ile de bankaların insafına bırakılmış durumda, Kıbrıs Türk toplumu.

Ve bugün bankalara borcu olmayan neredeyse yok gibi.

Banka borçları ile işletmelerini yaşatmaya çalışan ve günlük çalışıp günlük kazanıp geçim derdi çeken kesimlerin sesine kulak vermek zorunda, Ersan Saner Hükümeti.

Dün, sessiz bir çığlık olan endişeler yerini bugün, yüksek perdeden tepkilere döndürmesi “yaklaşan fırtınanın” büyüklüğünü anlatmaya yeter.

Kapatma kararı alan veya kapanmayı düşünen işyerlerinin sayısı günden güne artmakta.

İşyerlerinin kapanması olmamalı çare.

Çare, Kıbrıs Türk toplumunu bankaların insafına bırakmak da olmamalı.

Çare, ekonominin tüm aktörlerinin yüzebileceği yeni bir zemini yaratarak olağanüstü zamanları en az yara ile atlatabilmek becerisini ortaya koymaktan başka bir şey olmamalı.

Bankaların ekonomideki önemini anlarken, bankalara borç ödeme sıkıntısı çeken toplumu da anlamak zorunda, Hükümet edenler.

UBP-YDP-DP Hükümeti ile birlikte ülke muhalefetine de “ateşten gömleği” hep birlikte giymek zorunda olduğumuz bu günlerde önemli görevler düşmekte.

Sorumlu muhalefet anlayışı ile “ateşe benzin dökmemeli”, CTP, HP ve TDP.

UBP-YDP-DP Hükümeti ise ülke ekonomisinin tüm kesimlerini kucaklayacak çıkış formüllerini ortaya koymalı ve sosyal patlama riskini minimize edecek tedbirleri de hiç vakit kaybetmeden artık almak zorunda.

Çünkü kapımızdaki sessiz düşman olan sosyal patlama riski yaklaşık bir yıldır gün be gün sinsice büyümekte.

Ersan Saner Hükümeti, Kovit-19 salgını ardından Kıbrıs Türk’ünün her bir “hanesini” tehdit eden yeni düşman olan sosyal patlama riskini hafife almamalı.