Libya’da, Hafter’in yerine oyuna dahil olacak aktörün kim veya hangi ülke olacağına dair uluslar arası kamuoyunda farklı görüşler olsa da, Hafter’in BM tarafından tanınan Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti karşısında yenilgisinin tescili ile Mısır doğacak olan boşluğu doldurmaya hazırlanıyor veya Mısır Hükümeti bu yönde motive ediliyor.

Elbette Mısır Hükümeti böylesi bir senaryoda tek başına değil.

Doğu Akdeniz’de devam eden “Soğuk Savaş” dolaylı da olsa Türkiye ve Mısır arasında yaşanması olası bir “Sıcak Çatışma”ya doğru evrilmekte.

Türkiye, Libya’da devam eden savaşta Hafter ile sürdürülen mücadelede Ulusal Mutabakat Hükümetinin yanındaki tek güç olarak görünse de farklı aktörlerde geri planda fotoğrafta yer almakta.

Fotoğrafın büyüğüne bakıldığında ise Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Kuzey Kıbrıs terazinin bir yanında yer alırken terazinin diğer yanında Rusya, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Güney Kıbrıs bulunmakta.

ABD’nin Güney Kıbrıs’ı IMET kapsamına alması ise diplomatik bir hamle olmak ile birlikte aslında Doğu Akdeniz’de müttefiği olmayan diğer ülkelere meydanı boş bırakmama daha açık bir ifade ile mevzi kapmadan öte bir eylem değil.

Dolayısıyla, Libya ve Mısır meselesinde Washington’un IMET hamlesinden hareketle “ABD ile Türkiye’nin stratejik ortaklığı mümkün olamaz” yorumu sığ bir analizden başka bir şey değil.

Ve Türkiye, Doğu Akdeniz satrancında oyuna yeni itilen yeni bir aktör olarak Mısır ile karşıya karşıya gelmek üzere.

Ve Doğu Akdeniz’de Türkiye ile çıkarları çatışan uluslar arası güçlerin oyuna soktuğu Mısır’ı doğru okumak ve analiz etmek son derece önemli.

Tam da bu noktada, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs daha açık bir ifade ile Kıbrıslı Rumların, tarihten gelen ilişkileri ön plana çıkmakta.

1963’ten beri Kıbrıslı Rumlar tarafından işgal edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin satın aldığı Sovyetler Birliği menşeli ağır silahların Mısır üzerinden ada’ya sokulduğu ve Kıbrıslı Türklere karşı girişilen soykırımda kullanıldığı unutulmamalı.

Ve unutulmaması gereken ve yakından takip edilmesi gereken diğer bir nokta ise, Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin oluşturduğu üçgen ile Ulusal Mutabakat Hükümeti ve dolayısıyla Türkiye’ye Libya’da yeni bir cephe açılmaya hazırlanıyor.

Ve Doğu Akdeniz’deki “Soğuk Savaş”ın düşük yoğunluklu da olsa sıcak bir çatışmaya dönüşme ihtimalinin Kuzey Kıbrıs’ı doğrudan etkileyeceği ve Kıbrıslı Türklerin güvenliklerini tehdit edeceği olasılığı ise çok uzak değil.

Ve Doğu Akdeniz’de devam eden “Soğuk Savaş”ta anavatan Türkiye’nin politik, askeri ve ekonomik olarak güçlü duruşunun stratejik önemi bir kez daha anlaşılırken Kıbrıslı Türklerin güvenliği ve Kıbrıs sorununa dair sürdürülebilir yeni bir anlaşmada Türkiye’nin önemi yadsınamayacak bir noktada.

Mısır-Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üçgeni ile Türkiye’yi Doğu Akdeniz ve hidrokarbon yatakları üzerinden köşeye sıkıştırmak isteyen güçler ile mücadelesindeki kararlılığını sürdüren anavatan Türkiye, Anadolu halkı ile Kıbrıslı Türklerin uluslar arası hukuk temelindeki haklarının ve güvenliğinin tek garantörü olduğu da bir diğer gerçek.

Türkiye’nin mücadelesindeki kararlılık olmasa ve Libya ve Doğu Akdeniz’de oynanan oyun ile yaratılmak istenen oldu bittilere karşı ortaya bugünkü iradesini koymamasının en acı sonuçlarından biri ise Anadolu halkı ile Kıbrıslı Türklerin geleceklerinin ipotek altına girmesinden başka bir şey değil.

Kıbrıslı Türkler ile birlikte KKTC Meclisinde temsili bulunan tüm partilerin, Doğu Akdeniz’e böylesi bir perspektiften bakması gerekliliği ise toplumsal bir sorumluluk ve tarihsel bir gereklilik olarak varlığını korumakta.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdel Fattah Al-Sisi’nin tehdit dolu açıklamalarının hemen ardından Yunan Donanmasının en üst alarm seviyesi ile Ege denize açılması ise tahrikten öte Mısır-Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi üçgenine uluslararası güçlerce biçilen rollerden sadece bir tanesi.

Keza, Rum lider Anastasiadis’in, Rum Milli Muhafız Ordusu’nun sınır boyları ve kapılarına yeni beton koruganlar inşa etmesini diplomatik gözlerden saklayarak Avrupa Birliğine Türkiye’ye baskı yapın çağrısı da oyunun diğer bir parçası.

Ve tüm yaşananlar aslında anavatan Türkiye’nin ortaya koyduğu irade ve mücadelenin haklılığını ispatlar nitelikte.

Akdeniz, en sıcak yazını yaşarken Türkiye’nin iradesi ile kurduğu dengelerin bozulmasına yönelik yeni bir oyun sahnede.

Ve başrol, Mısır ile yine Akdeniz’in şımarık çocuğu Güney komşumuza verilmek üzere.