Kovid-19 salgının başladığı günden bugüne anavatan Türkiye’de toplanan bağış miktarına yaptıkları katkı ile ekonomi ve iş dünyasının aktörleri iyi bir sınav vermekte.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 aylık maaşını bağışlayarak başlattığı “Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” kampanyasına kabine üyelerinin de maaşlarını bağışlayarak destek olması sonrasında Türkiye ekonomisine yön veren kişi ve kurumlar da “Milli Dayanışma Kampanyasına” katkıları ile Kovid-19 sürecinin açtığı yaralara merhem olmayı sürdürüyorlar.

Kampanya ile ilgili açıklanan veriler çarpıcı olmasının ötesinde Devlet’e bağlılık ve toplumsal sorumluluğun güzel bir örneği olması açısından önemli.

İmrenmeden hatta kıskanmadan geçemiyor insan.

Kıskanma ve imrenme arasında gelgitler bir yana ayni zamanda da anavatan Türkiye’nin gücünü gördükçe de gururlanıyor ve geleceğe umut ile bakıyor insan.

“Biz Bize Yeteriz Türkiye’m” kampanyası kapsamında toplanan bağışlar ile Türkiye Cumhuriyeti Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülen Sosyal Koruma Kalkanı Programı kapsamında bugüne kadar Türkiye genelinde 45 Milyar TL’nin üzerinde yardım yapıldı.

2021 KKTC bütçesinin 10 milyar TL olduğu düşünülürse Kovid-19 salgını ile mücadelede yapılan yardımlar ülkemiz Devlet bütçesinin 4,5 kat fazlası.

Devlet ve özel bankalar, meslek örgüt ve odaları, kurum ve kuruluşlar, büyük şirketler yanından iş adamları tarafından yapılan yardımlar ile “Milli Dayanışma Kampanyası”na katkılar devam etmekte.

Ülkemizde ise yardım yapmak bir yana Devlet kapısını ağlama duvarına çeviren iş dünyasının utanç manzaralarını izliyoruz.

Seçilmişlerden kaçının maaşını bağışladığı veya hangi bankanın, hangi meslek örgüt ve odasının, hangi iş insanının bağış yaptığını gören veya duyan var mı?

 “Hep bana hep ben” misyonu karakteri ve ruhu olan bir iş dünyasının olağanüstü zamanlarda “hep birlikte daha iyi bir geleceğe” vizyonu ile hareket ermesini beklemek ölü gözünden yaş beklemek değil de nedir?

Ekonomiye yön veren kesimlerin de artık “hep bana hep ben” misyonunu terk ederek “hep birlikte daha iyi bir geleceğe” vizyonu ile hareket etmesi gerek.

Ve böylesi bir değişimin de doğal olarak kendiliğinden gerçekleşeceğini beklemek ise Nasreddin hoca misali “ya tutarsa hesabı ile göle maya çalmaktan” başka bir şey değil.

İş dünyasını Devleti ağlama duvarı olarak görmeyerek toplumsal sorumluluk ile hareket etmesini sağlayacak tek güç ise Devlet otoritesinden başka bir şey değil.

Kovid-19 salgını ile mücadelede iş dünyası ve iş insanları tarafından sergilenen vurdumduymazlık, bananecilik ve şımarıklığın nedeni ise “oy kaybederim ve yeniden seçilemem” kaygısı ile Devlet otoritesinin seçilmişler tarafından “yedi kocalı Hürmüze” döndürülmesinin tipik ve acı bir sonucu.

Ülke ekonomisine yön veren sermaye sahiplerinin var oldukları toprak parçasına ve üzerinde yaşama tutunma kavgası veren insanlara karşı sorumluluğu olduğunun iş dünyasına hatırlatılması gereken olağanüstü zamanlardan geçiyoruz.

Kovid-19 salgını ile mücadelede iş dünyası iyi bir sınav vermekten ne yazık ki çok uzak.

Sanayi Odası, Ticaret Odası, özel Üniversite sahipleri, casino turizmine yön veren büyük otellerin sahipleri, iş adamları, otomotivciler ve diğer sektör temsilcileri süslü açıklamaları ve kafanızı kuma gömmeyi artık bir kenara bırakma vaktiniz geldi.

Devletin ve var olmanıza neden olan vatan toprağı üzerinde yaşama tutunma mücadelesini veren Kıbrıs Türk’ünün yanında olmamaya devam etmekten daha açık bir ifade ile “elinizi taşın altına koymaktan” kaçmaktan hiç mi vicdanen rahatsızlık duymuyorsunuz?

Yazıklar olsun yarattığınız utanç tablosuna.

Ve bilin ki, sadece ve sadece “kendinizi kandırıyorsunuz.”