Hiç yakın tarihimizde siyasi partilerimiz tarafından açıklanan manifestolara, seçim programlarına hatta hükümet programlarına bir bütünen bakma imkanınız oldu mu? Bu şekilde bir çalışma yapmadıysanız bile eminim hepsinden aklınızda kalan bazı cümleler vardır. Bu çalışmaları yapanlara da, emeklerine de saygım var. Ancak kabul edelim, hepsinde ortak olan onlarca cümleye ya da daha doğru bir ifadeyle vaade rastlamak mümkün. Zaten bazıları bu metinleri hazırlarken diğer siyasi partilerin yaptığı çalışmalardan epeyce “yararlanıyor”! Üstelik çok iyi hatırlıyorum son dönemde bazı siyasi partilerimiz diğerlerini kendi slogan ve düşüncelerini “kopyalamakla” da suçluyorlar.

Peki bugün ülkenin ihtiyacı olan şey, özellikle de bu dönemde, gerçekten yeni bir manifesto ya da seçim programı mıdır? Ortaya yeni bir program konulduğunda aklıma ilk anda gelen sorular ne biliyor musunuz?

1-     Geçmişte ortaya koyduğunuz programlar mı kötüydü de yenisini yapma ihtiyacı hasıl oldu?

2-     Geçmişte ortaya koyduğunuz programlarda yazanları yapmayanlar olarak, muhtemelen pek çok maddesi geçmiştekiyle örtüşecek bu yeni programınızdakileri yapacağınıza dair size bu halk neden inansın?

3-     Eğer siz aynı “siz”seniz o zaman ortaya koyacağınız programın gerçekten çok da bir önemi kalır mı?

Tüm siyasi partilerimiz tarafından geçmişte ayrı ayrı hazırlanan bu türden belgelerde yer alan aynı ya da birbirine çok benzer cümleleri biraraya toplarsak, bunların neredeyse tamamının bir ihtiyaç olduğu ve hayata geçirilmesi gerektiği konusunda toplumsal bir uzlaşma olduğunu görürüz. Ama aynı zamanda siyasi partilerimizin bu söylenenleri hükümete geldiklerinde yapmadıkları ya da yapmayı beceremedikleri yönünde de yaygın bir toplumsal algı vardır.

Bu metinlerde “hukuk reformunun yapılacağını”; “istihdam ve ihalelerde partizanlık yapılmayacağını”; “demokratikleşme ve sivilleşme yönünde adımlar atılacağını”; “engellilerin hayatının kolaylaştırılmasına dair düzenlemeler yapılacağını”  ve dahasını, üstelik de hepsinde görebilirsiniz. Ancak bırakın hukuk reformunu mahkeme kararlarını hiçe sayan, uygulamayan ya da kendi vekilleri ya da bakanları kanalıyla açıkça ihlal eden; halkın tepkisine rağmen ısrarla yeni makam arabası alan; Sayıştay ve benzeri denetim mekanizmalarının çalışmalarının yargı aşamasına taşınmasına yardımcı olmayan; engellilerle ilgili yasa maddelerini uygulamayan; kendi yaptığı kamulaştırmaların tazminatlarını ödemeyen; Kamu Hizmeti Komisyonu kanalıyla ya da orada bir direnişle karşılaşınca “geçici” yöntemiyle partizanlık yaparak gereksiz yere ve hakkı olmayanı, işin ehli olmayanı işe alan ve kamu kurumlarını arpalığa çeviren çok sayıda hükümet gördü bu halk, her renkten müteşekkil üstelik!

Yani demem şu ki, bu ülkenin bugün geldiği nokta, bir başka ifadeyle siyasi ve toplumsal yozlaşmanın düzeyi asıl ihtiyacımızın güzel sözlerle, platformlarda cicili bicili giyinmiş “büyüklerimiz” tarafından mikrofonlarda okunan ve sonra da alkışlanan, renkli “kitapcıklar” halinde basılan ve miting benzeri toplantılar ertesinde yerlere atılıp bırakılan metinler değildir. Görebildiğim kadarıyla ülkede yaşanan tıkanıklık açısından  öncelikli ihtiyaçlar: 1) Siyasi partiler de dahil siyasetin ana aktörlerinin ve sivil toplum hareketlerinin halkın kendilerine olan kaybolmuş güvenini yeniden tesis etmek için adım atmaları; 2) Sistemin nasıl değiştirileceği konusunda fikir üretilmesi ve bu konuda toplumsal bir uzlaşı aranması (hükümet olunduğunda ne yapılacağı değil!) (bir sonraki yazım bununla ilgili olacak); 3) Halkın birşeyleri değiştirebileceğine yeniden inanmaya başlamasını sağlayacak bir başarıdır.

Demokrasilerin vazgeçilmezi olan siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine güvenin yeniden tesis edilebilmesi için bugün yönetici durumda olanların göstermelik değil, ciddi adım atmaları ve gerekirse geri çekilerek görevlerini yeni nesillere bırakmaları ve kendi tecrübelerinden yararlanılmasını beklemeleri ihtiyaçtır. Güveni yeniden tesis etmeye yarayabilecek asıl etkili faktör, geçmişle yüzleşme ve geçmişte hata yapanları siyasi hayatın ya da sivil toplum faaliyetinin dışına çıkarma adımının ilgili partiden ya da sivil toplum örgütünden gelmesi olacaktır.

 

Halkın güveni, geçmişte ciddi anlamda benzer maddeler içermiş “yeni” manifesto ve seçim programları hazırlamakla kazanılamaz. Eğer siz aynı “siz”seniz o zaman ortaya koyacağınız program neden önemli olsun ki?

Kudret Özersay