Bütün mesele şudur, aslında ; herkese yaranma güdüsü ya da kimseye kötü görünmeme/kimse tarafından kötü bilinmeme kaygısının dürttüğü yeniden seçilmeme korkusu.

Ve, böylesi bir korku ve/veya gayenin siyaset kurumunun ruhu ve karakteri olması ile de Devletin namusunun nasıl “yedi kocalı Hürmüz”e döndürüldüğünü ibretlik bir vesika ile izlemekte, Kıbrıs Türkü.

“Hallederik(z)” kelimesinin bir sihir gibi siyaset kurumunun ruhu ve karakteri olduğu bahtsız bir coğrafya, Kuzey Kıbrıs.

Şikayet etse de hatta küfretse bile “hallederik(z)” siyasetinin de değişmesinden yana, samimi değil Kıbrıs Türk toplumu.

Hal de böyle olunca, “al gülüm ver gülüm” oyunları ile Devlet, siyaset kurumunun elinde oyuncağa dönme kadersizliği ile var olma kavgası vermekte.

Haklı ile haksızın, kanun ile kanunsuzluğun, doğru ile yanlışın, kişilere veya tüzel kişilere göre sürekli yer değiştirmesinin sonuçları ile boğuşmakta, Kuzey Kıbrıs.

“Hallederik(z)” değil mi nasıl olsa.

“Hallederik(z)” siyasetçilerine değil, cesur politikacılara ihtiyacı var, Kıbrıs’ın kuzeyinin.

Ve, “hallederik(z)” siyasetçilerine değil, cesur politikacılara hiç bu kadar ihtiyacı olmamıştı, vatan topraklarının.

Hükümetlerin, Ankara ziyaretleri göstermelik olmamalı, artık.

Ankara’da başka Lefkoşa’da başka konuşmamalı, Hükümetler.

Muhalefet olan da Hükümet dışında başka, İktidar’a gelince başka bir karaktere bürünmemeli, mesela.

Mesela, Kıbrıs Türk’ünün gözü kulağı önünde aslan kesilenlerin, kapalı kapılar ardında “kedicik” olmaması gerek artık.

Örnek mi?

Sendikalar ile Hükümetler arasında oynanan oyunlar, yapılan danışıklı dövüşler gibi.

Sergilenen ve sahnede oynanan oyunların tek bir nedeni var.

Siyaset kurumunun ve seçilmişlerin, “hallederik(z)” kelimesi etrafında kurguladıkları siyasetçilik oyunu ve herkese yaranma güdüsü ya da kimseye kötü görünmeme/kimse tarafından kötü bilinmeme kaygısının dürttüğü yeniden seçilmeme korkusu.

Peki, proje üretmedeki tembellik ve “bilinçli eylemsizlik” ile kaynakların doğru kullanılmaması ve/veya “hortumlanmasına veya buharlaşmasına” göz yumulan “milyarlarca dolar”ı neden kimsecikler tartışmıyor?

Son 30 yılda anavatan Türkiye tarafından gönderilen 20 milyar doların nerelere gittiğini de nedense merak eden de yok?

Ya, proje sunulmadığından geri giden milyar dolarları neden sorgulayan yok, hiç merak etmediniz mi?

Hükümetlerin “proje üretmeden” Ankara’yı ağlama duvarı olarak görmelerinin sonu gelmeli artık.

Hükümetlerin “proje üretmemesi” üstelik de kaynağı ayrılmasına rağmen “proje kısırlığını” sürdürmesinin artık ne anlaşılabilir ne de açıklanabilir bir yanı var.

“Proje tembellerinin” de Kıbrıs Türkü için yapmaları gerektiği projelerin anavatan Türkiye tarafından yapılmasına da, ne kızacak ne de bakacak yüzleri olmalı artık.

Ne de eleştirmeye hakkımız olur.

Ve artık, kapalı kapılar ardında anlaşarak, muhalefet ve sendikaları da sokağa dökerek, hep birlikte kendi statükolarını kurtardıkları “zamanların” da geride kaldığını ve artık “işe yaramayacak eskide kalmış kötü bir oyun”un sahneden çekilmesi gerektiğini de anlamak zorunda, muhalefeti ve iktidarları ile birlikte tüm siyaset kurumunun.

Kimseciklerin de kimselere kızmaya ve eleştirmeye hakkı olmadığı, “kötü” zamanlardan kurtulmak zorunda, Kıbrıs Türkü.

Çünkü, gidecek ne başka bir vatanımız var, ne de vatan topraklarını “el”e bırakma hakkımız.

Cesur politikacılar ile vatan topraklarının kaderi değişir, Devlet devlet olmaya başlar.

Kıbrıs Türk’ü, “hallederik(z)” siyasetçilerinden medet ummaktan vazgeçerek “cesur” politikacıları var etmek zorunda.