Nazım Serkan Burgul Köşe Yazısıdır

Hikâyenin başladığı yer CEO (Chief Executive Officer); İcra kurulu başkanı demektir. Özetle genel müdürün üstü ve patronun sağdan altıdır. Tam bir tetikçi ötesi bombacı modeli sağ kol işlevli bu yöneticiler yürütmenin de başıdır; Artık spor kulüplerinn de CEO’su var. Bu arkadaşlar kulübün geleceğini planlayan ve bu eylem planını uygulayan/uygulatmaya çalışan kişidir. CEO özetle şirketinin geleceğini inşa etmeye çalışan vahşi bir pro-yöneticidir. E bu iş mâlum; akıl ve de tecrübe işi. Spor dünyamızın eski ünlüleri de artık bu sürece bulaşmış durumda Barca’nın ruhani lideri Cruyff veya Real’in reisi Butragueno veya Bayern’in Karl Heinz Rummennige Hazretleri gibi. E bu efsaneler de bi’yerlerden kendi yaşam hikâyelerini başlatmışlardı, tıpkı Premier Leauge’nin çaylak menajeri Brendan Rodgers da aynen öyle yaptı; “Bir süredir antrenörlük yapıyordum ve arka planda çalışmıştım ama artık ilk kez Watford’da öndeydim. Bazı korkularım beni motive etti. ‘İç ses’ denilen o ortamda ilk adımları atmaya hazırdım. Gündüzleri dingin ama geceleri bir gün sonrası için gergindim. Neden mi? Çünkü gerek antrenman esnası, gerekse maç esnası ve sonrası o ‘kötü papağan’ omuzumda belirir ve geleceğe ilişkin karar alma sürecimi etkilerdi. Menajerlik işindeyseniz yapacağınız ilk şey, bazen de hata yapacağınız gerçeğidir. Karar vermenizi gerektirecek bir görevdeyseniz hata yapacaksınız. Hiç kimse her verdiği kararda haklı olamaz ama futbol söz konusuysa vereceğiniz kararların büyük bir kısmı isabetli olmalıdır. Her lider bununla başaetmek zorunda; aksi takdirde bu baskı altında ezilir ve de kulüp yönetimi tarafından kovulursunuz” demiş. 73’lü ve de milyonlarca pound’luk sözleşmelere imza atan eski Watfordlu, arkasına Reading ve Swansea City sonrası bu aralar Liverpool’a kapak yapan Rodgers haklı. Hani şu “futbol hatalar oyunu” derler ya, inanmayın. Siz hiç yaptığı takımı kaybeden kulüp başkanı, yönetici veya taraftar gördünüz mü? Asla! Onların öylesine engin(!) futbol bilgileri vardır ki asla ama asla kurdukları takımlar yenilmez. E her mağlubiyet sonrası yönetim de kendi kendini değiştiremeyeceğine göre n’apar? Tabii ki de mağlubiyeti teknik direktöre faturalar bildik. E bizim memekette bu işler daha da feci halde. İlgili teknik insanın sözleşmesi de olmayınca ensesinde yumurta pişirirler mâlumunuz üz’re. Bi’defa hikâyenin başladığı yerde önce ‘bilgeliğiniz’, sonra ‘adaletiniz’ ve de sonunda da ‘sevginiz’ olmalı. Diğer özellikleriniz istediği kadar mükemmel olsun, bu üç erdem yoksa, yandı gülüm kâğıt helva ötesi ‘kâğıttan kaplan’ muamelesiyle tüketirler adamı. Bütün harika hikâyeler bi’yerden başlar. İyi saaatte olsun mektepteki ‘futbol ihtisas’ hocamız, daha doğrusu hocaların hocası FIFA’lı teknik adam Atilla Yüce bi’ders esnasında dört tür liderlik kuramından bahsetmişti Bunlar; “Bir ilham kaynağınız, bir güzergâhınız (kariyer için izlenecek yol) ve bir de hedefiniz olmalı. Bunların üzerine de çok çalışmayı koyacaksınız. Unutmayınız ki başarı bir sonuç değil, bir yolculuktur. İşte bu yolda da çok çalışmak Allah’ın emri. Ya bu deveyi güdeceksiniz, ya da bu diyara hiç bulaşmayacaksınız” demişti değerli hocamız. Efsane haklı. Herkesin bir yol haritası olmalı ve bu yolda da bedeller ödemelidir. Hikâyenin başladığı yerde başarı güdüsü varsa; amaca hizmet gerçekleşir. Aksi takdirde boşuna zahmet etmeyin. Nokta..