KAYMAKLI’da o ağacın altında..

Yaş kemâle çoktan erdi de yaşam bitiyor artık. Tıp bilimcilere göre normalde insan ömrü 120’yken; stres, alkol, sigara, kötü beslenme, uykusuzluk, radyasyon, çevre kirliliği ve de aklı geri 3-5 insanla uğraşma sonucu o ömrü 70’e çektik. E şahsen geçmişte yukarıda belirtilenlerin dublesini yaşayan bendeniz de sağlıklı yaşam ömrümün ha’bire dibine dibine vurdum tıpkı birçoğunuz gibi sayın seyirciler. E gele gele bendeniz de 50’ye merdiven dayadık çok şükür. Geçen gün aynı yaş teşkilatından arkadaşlarla molohiya ayıklama muhabbetine daldık Dereboyu’nda bir kafede. Sohbette tespit ettiğimiz ihtiyarlama belirtilerimiz aynen şöyle: Artık; Cep telefonumuza gelen çağrıları bir kol boyu uzaklıkta okuyabiliyoruz... Halı saha maçlarımız artık işkenceye dönüştü. İmkân varsa kaytarıyoruz... Yüksek sesle müzik yapan mekanlarda uzun süre kalamıyoruz... Berber aynasından başımızın kelleşmiş tepesine bakamak istemiyoruz... Çay, kahve uykumuzu çok kaçırıyor oldu... Yüksek ısıdan çabuk bunalıyoruz. Soğuğa da gelemiyoruz... Sofraya konan her yemeği yiyemiyoruz. Özellikle kızartmalar artık gebertir oldu... Seyahatlere ilaç çantamızla birlikte çıkıyoruz ve düzenli olarak bir hap alıp bir hastalıkla yaşıyoruz... Kilo verme amaçlı diyet yapıp aynı hızda kilo veremiyoruz... Fâni işlerde skordan çok kalite üzerine vaaz verir olduk... ‘Amca’ kelimesini sıkça duyuyoruz... Bilmediğimiz numaralı telefonlara bakmıyoruz... Geleceğe ilişkin emeklilik muhabbetini sıkça yaşıyoruz... TV’deki sağlık programlarına daha çok ilgi ve âlâka gösteriyoruz... Bayramlarda elimizi öpüp cebimize bakan çok oluyor... Garsonlara daha çok bahşiş bırakıyoruz... Daha çok ısmarlayan taraf biz oluyoruz.. .İsteklerimizi ikinci plana atıp, çocuklarımızın isteklerine öncelik veriyoruz... Daha çok dedikodu yapıyoruz... “Nerde eski sporcular” muhabbetini çokça dillendiriyoruz... Piyango biletlerine daha çok zaman ayırıyoruz... Evcil hayvan besleme isteğimiz daha çok oluyor... Denize girme yerine, sahilde gölge yanı güneşlenmeyi daha çok seviyoruz... Kumdan kaleler yapacak sabrımız kalmıyor artık... Arabamızı kendimiz yıkamıyoruz... Düzenli vitamin ve diğer ergojenik hapları kullanmaya başlıyoruz. İşte, özetle ihtiyarlama belirtilerimiz bildik bunlar sevgili seyirciler. Neyse ilgili kahvede laf lafı açarken konu futbol dünyamıza da geldi; Masadaki değerli dostlar Küçük Kaymaklı Spor Kulübü taraftarı değil ama en azından, hiç yoktan bir zamanlar seyircisiydiler. Küçük Kaymaklı; örneklerine nazaran çok genç ve bir o kadar da enteresan bir kulüp. Kulüp binası önündeki harup ağacı altında dil, din, ırk, sınıf, statü veya rol ayırımı yok. Özellikle de haftasonları başka kulüp taraftarları da oraya gider ve her birey eşdeğerde hisseder. Pazar sabahı kahvaltıları ile bezenmiş müthiş keyifli bir sosyal boyut görülüyor sıkça. Çok kupa kaldırdılar ama çeyrek yüzyıldır kurumsallaşmanın aksine performans açısından sınıfta kaldılar(mışlardı). En son 1984-85 ve 1985- 86 sezonlarında Veli Hakkı Başkan ve yönetimi döneminde Levent Ruso’lu bi’lig şampiyonluğu yaşamışlardı. Öncesinde ise 1962-63 yılında Çetinkaya’dan transfer edilen kaleci Şevko, Ziya, Özer Komando ve takım arkadaşlarıyla şampiyonluğa uzanmışlardı. Sonrasında ise toplamda 11 yıl süregiden esâret halindeki savaş yılları ve çadır hayatı. Yıllar geçti ve her gelen başkan ve yönetim sürdürülebilir yapıya bir tuğla da o koydu. 25 yıl sonra gelen şampiyonluk sevgili dostum Alican’a (Ali Başman) ve yönetimine nasipmiş. “Forest” diye addedilen Kaymaklı bu sezon iyi iş çıkarır mı? Timuçin Bay Bay, Sami, Raif Çavuş, Baba Gabira, Salahi bir yana, Başman Yönetimi bu yıl da reel anlamda; küçülen FEDA Yenicami, dönüşen GAÜ Çetinkaya, Doğan ve Mağusa’ya karşın n’apar? Kuvvetle ihtimal bizim adam yine şampiyonluk isteyecektir. Nasipse yine olur...