Şapkalar öne…

Çok değil on ay önce gerçekleşen erken genel seçimlerde Kıbrıs Türk halkı siyasi partilere ve onların yönetici kadrolarına çok önemli mesajlar vermişti. Bir günde, Başbakan ve Cumhuriyet Meclis Başkanı da dahil, yılların siyaseti belirleyen kadroları sandığa gömülmüş ve halk siyasilere “artık körü körüne arkanızdan koyun gibi gelmek yok” demişti. Meclise de hatırı sayılır sayıda yeni yüzler girince belki ‘böyle gelmiş böyle gider’ zihniyeti yavaş yavaş ortadan kalkar diye halk da siyasileri yakın takibe almıştı. Ancak görüyorum ki halkın 28 Temmuz 2013’de verdiği mesajı almayan parti yönetimleri ve Milletvekilleri var. Önceki günkü yerel seçim sonuçlarına ve anayasal değişiklik referandumundan çıkan sonuçlara hayret edenler 28 Temmuz mesajını da almayanlardır.

Yerel seçimlerde halk 28 belediyenin 16’sında değişimi seçerek belediye başkanını değiştirdi. Bu çok açık olarak halkın artık yeni bir arayış içerisinde olduğunu göstermektedir. Ne o parti ne de bu parti, yepyeni başkan, yeni umut diyen birçok beldemiz oldu. Bir de bu sonuçlarla bence yerel seçimlerde önce adaydan sonra partilerden dolayı başarı geldiği de tekrar vurgulandı.

Referanduma gelince, genelde partilerin, özelde ise Milletvekillerinin esas ders çıkarması gerektiği nokta halkın %62’sinin neden anayasal değişiklik önerisine hayır dediğidir. Özellikle Anayasa değişikliğini hazırlayan Meclis komitesi üyeleri bu sonuçtan ders çıkarmalı ve eğer anayasamızda değişikliğe gidilecekse bunun yönteminin farklı olması gerektiğini kabullenmelidirler.

Halk Milletvekillerine “sırf sizler hazırladınız diye evet demeyeceğiz” diye haykırmıştır. Son iki hafta içerisinde referandumu hatırlayıp bir-iki televizyon programında “önerilen değişiklikler şimdiki anayasadan daha iyidir” telkinini yapmak da yeterli olmamıştır. Halk, hayır diyerek tekrar bir mesaj vermiştir.

Öncelikle rahatsızlık konularından birisi yeteri kadar tartışma olmadığıdır. Buna ben de katılıyorum. Sırf birkaç Milletvekili falan tarihte anayasayı değiştirme hedefini koydu diye halkı da aceleye getirip yangından mal kaçırır gibi anayasal değişiklik sunmak benimsenmedi. “Bu maddeler zaten yıllardır tartışılıyordu” argümanı da kabul bulmadı. Eğer değişiklik önerilmişse halkın özümseyebileceği kadar zaman verilmeli ve her madde açıkça tartışılmalıdır.

İkinci neden “ya hep ya hiç” yaklaşımıdır. 21 maddenin bir tanesini bile beğenmeyen birisi sadece o maddeye hayır diyebilmelidir. Hepsini bir torbaya doldurursan sonuç da hayır olur.

Hayır neticesine yol veren bir diğer neden ise sırf partiler ve Milletvekilleri evet kampanyası yaptılar diye halk da onların önderliğini kabul edip evet diyecek varsayımının doğru olmamasıdır. 28 Temmuzda da bu halk işte bu mesajı vermeye çalışmıştı. Siyasiler artık halkı da dinlemeye başlamalıdırlar. Ben yol göstereyim nasılsa takip ederler devri kapanmıştır.

Şimdi partilere ve yönetimlerine kalan şapkalarını önlerine koyup önce kendilerini sorgulamalarıdır. Sırf genel seçimlerde o adaya veya bu adaya iyi oyun oynadı ve alavere-dalavere konularında uzmanlaştı diye birisini yüceltmek ve parti içerisinde söz sahibi yapmak artık geride kalmalı, halka güven veren kadrolar ciddi projeler ve vizyon üzerinde çalışmalıdır. “Önce hizmet ve başarı” bir slogan olmaktan çıkmalı, artık siyasetin ta kendisi olmalıdır.

Halka da düşen görevler var tabi. Halk olarak önce daha iyi yönetilmeyi hak etmeliyiz. Ancak bunu başardığımızda hak ettiğimiz yönetimlere kavuşabiliriz.