Rum-AB işbirliği ve Kıbrıs Türk tarafı

Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla Birleşmiş Milletler gözetiminde sürdürülen görüşmelerde yeni bir dönemi girildi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide’nin “Aylar değil,” haftalar sonra müzakerelerin hemen başlamasını ben de heyecanla bekleyenlerdenim” sözleri, KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ve Rum lider Anastasiadis’in de aynı frekanstan yaptığı açıklamalar sonrası “sosyal ilişkiler” çerçevesiyle başlayan “show amaçlı” etkinlikler bir süre devam etti.

Müzakere süreci öncesi yapılan toplantılarda konuşulanlar, her zaman olduğu gibi Türk siyasiler ve halktan gizlenirken, Rum tarafında her şey ortaya dökülerek gidilecek köyün minareleri görülmeye başlandı.

Rum basınında önce “Mal-Mülk konusunun çözümü için 80 milyar dolar gerekiyor” açıklaması yayınlandı, kamuoyunda “Bu parayı kim verecek” sorusuna yanıt aranırken, BM Güvenlik Konseyi’nin bu konuda yardımcı olacağı duyuruldu.

Henüz mal-mülk konusuna girilmemişken, Rum basınında yapılan açıklamalar ise Türk tarafında büyük çalkantı yarattı. Sayın Akıncı “Anlaşıyoruz, anlaşacağız, anlaşmaz zorundayız” söylemini diline dolamışken başta Güzelyurt ve Lefke olmak üzere bir çok bölgede tepkiler gün geçtikçe daha da arttı.

Daha önce sayın Eroğlu’nun açıkladığı Rumların istediği köylerin listesinden oluşan haritanın, Akıncı’nın önüne de konulacağından şüphesi olmayanlar, Rum basınında yer alan haberlerin gerçeğe çok yakın olduğunu görünce, sivil toplum örgütleri tepkilerini ortaya koyan açıklamalar yaptılar.

Bütün bunlar yaşanmış, gidilecek köyün minareleri belli olmuşken Sayın Akıncı’nın düzenlediği bilgilendirme toplantıları malumun ilanından öteye geçememektedir.

Akıncı’nın “Referandumla onaylanmayacak bir anlaşma geçerli olamaz” vurgusu, Annan döneminde yaşananların ısıtılıp tekrar Kıbrıs Türkleri’nin önüne getirileceğinin işareti olmaktan öteye gitmiyor.

40 yıldır görüşülen, her iki tarafın da kabul edebileceği bir anlaşmanın mümkün görülmediği Kıbrıs konusunda bu kez de sonuca ulaşılamayacağı anlaşılmıştır.

Annan Planı’nı reddeden Rumlar ödüllendirilirken Kıbrıs Türk tarafının daha da taviz vermesi için çaba gösteren güçlerin başında Almanya’nın geldiği bilinmektedir.

Şu an için pek hareketlilik olmadığı düşünülse de, daha önce Annan Planı’na “evet” diyenlerin bu kez “hayır” diyeceği şimdiden ortaya konulmuştur.

Günümüzde herkesin daha iyi anlaması gereken gerçek şudur:

Kıbrıs’ta Annan planına “evet” dediği halde cezalandırılan ve dışlanan Kıbrıslı Türkler, Rum ve Yunan ikilisinden çok Almanya’nın başını çektiği Avrupa Birliği tarafından cezalandırılmaktadır.

Geçmişte verdiği sözleri hiç bir zaman tutmayan AB ve ona bağlı organlar, neredeyse tamamen Rum yanlısı tutum ortaya koyarken, Kıbrıslı Türkleri bunaltarak bıktırmak ve çaresiz bırakmak istemektedir.

Türkiye dışında hiç bir ülkeden destek alamayan Kıbrıs Türk Halkı’nın, Rum tarafından ziyade AB ile mücadele etmesi gerekmektedir.

Kıbrıs’ta ayrımcılığın dik alasını yapan, Kıbrıslı Türkleri dışlayan, Adanın Güneyini AB üyesi yaparken Kuzey’i cezalandıran Avrupa Birliği’nin yaptığı açıklamaların samimiyetten tamamen uzak ve sinsi emellere dayandığını herkes bilmelidir