2014 yılında LEFKOŞA’nın güneyindeki Başkanlık Sarayı’ndaki ofisinde basin

mensupları ile görüşen Nikos Anastasiadis’e, 2004’de dönemin Rum Yönetimi

lideri Tasos Papadopulos’a defalarca sormaya çalışılan , ancak hiçbir zaman

cevap alınamayan bir soru yöneltiliyor:

“Elinizi vicdanınıza koyun. Bir Kıbrıslı Türk size niye güvensin?”

2004’te Annan Planı için “Evet” diyen ve bu yüzden o dönem ağır eleştirilere

maruz kalan Anastasiadis’in cevabı şöyle: “Soruyu tersine çeviriyorum niye bana

güvenmesin? Rumlar ile Türklerin birlikte yaşadığı bir köyden geliyorum.

Ailemin ve benim saygı gösterdiğim, takdir ettiğim Kıbrıslı Türkler ile kardeş

ilişkileri vardı.

Bir Kıbrıs vatandaşı olarak, bir Kıbrıslı siyasetçi olarak vatanın yeniden

Birleşmesini istiyorum”.

Ve bir anısını da anlatıyor ardından: “Babam Hrisanthos, Limasol’da Kıbrıslı

Türklerin yaşadığı Siliku köyünün komiseri idi.1974’de fanatik Kıbrıslı Rumlar

tarafından tehdit edilen Kıbrıslı Türkleri kurtardı”.

Ayni Anastasiadis ise geçtiğimiz günlerde basına verdiği bir beyanatta Kapalı Maraş’ı açar ve iskân ederlerse, AB’nin Kıbrıslı Türklere sağladığı finansmanın derhal kesilmesini istemiş.

Ailemin, saygı gösterdiğim, takdir ettiğim Kıbrıslı Türkler ile kardeş ilişkileri vardı

diyen.Bu ada üzerinde Kıbrıslı Türklerle federasyon temelinde bir ortaklık

kurmak için Kıbrılsı Türklerin Cumhurbaşkanı ile görüşen.

Kahve içen. Kutlama mesajları yayınlayan.

Ve Olası bir anlaşmada belkide yalnız Kıbrıslı Rumların değil Kıbrıslı Türklerinde

Başkanı olabilecek Anastasiadis, Kıbrıslı Türklere AB tarafından sağlanan

hibelerin verilmemesini istemiş.

Kıbrıstaki Doğal kaynaklarının korunması ve istihdam yaratılması için özel sektörün gelişimi için verilen hibelerin.

Diyalog kültürünün oluşturulması, toplum hayatına katılım, hoşgörü, barış ve aktif vatandaşlığın desteklenmesi için Sivil Topluma Destek sağlayan fonların.

İnsan kaynakları gelişiminin artırılması ve daha fazla ve daha iyi istihdam

yaratılmasına yardımcı olmak üzere, eğitim sektöründe reform yapılmasında

Kıbrıs Türk toplumuna yardımcı olmak için İnsan Kaynakları Gelişim

programlarının desteklenmesi için tahsis edilen yardımların kesilmesini istemiş.

İnsan İster istemez bu türden açıklamalardan sonra Kıbrısta anlaşma olsa ne

olur olmasa ne olur diye düşünmeden edemiyor.

Kıbrıslı Türklerin bu türden beyanatlar sonrası Kıbrıslı Rumlarla ayni çatı altında bir anlaşmaya olumlu bakabileceğini söyleyen varsa ya güven duygusunun ne anlama geldiğini bilmiyor yada dünyada olup bitendende bihaberdir.

Mesela Felsefe profesörü Robert Solomon “Yeni bir dünya düzeni için esas olan şeyin güç ve korku değil güvendir’’derken tamda yukarıda söylemiş olduklarımızdan bahsetmektedir.( Solomon ,Robert C., Floreres ,Fernando,Güven Yaratmak, BZD Yayın Ve İletişim Hizmetleri, İstanbul, MESS Yayın)

Güven asla kör umut ve rasyonel tahmin değildir. Güven tamamen bilinçli bir şekilde gerçekleşir ve gelecek hakkındaki kaygıları en aza indirir.Bu kelimelerin yazarıda Guido Möllering’dir.( Möllering , Guido, The Nature Of Trust From Georg Simmel To A Theory Of Expectation, İnterpretation And Suspension, Sociology )

Kendisine önerim eğer niyeti hala bu ada üzerinde Kıbrıslı Türklerle yeni bir ortaklıktan ve düzenden yanaysa yukarıda detaylarınıda verdiğim yayınları açıp okumasıdır.

Bu türden açıklamalara yabancı değilizde.Böylesi zamanlarda ünlü şair Nazım

Hikmetin ‘Taranta Babuya Mektuplar’ isimli yazdıkları aklıma geliyor nedense.

Bir kezdaha okuyasım sonrada mektubu bu türden açıklamalar yapana

gönderesim gelir.

Nazım Hikmet 1935 yılında yazdığı Taranta–Babu’ya mektuplar adlı eserinde, İtalyan Faşizmini özel bir kurguyla, bir dizi şiir-mektupla anlatır.

Kitap, İtalya’ya resim öğrenmek için gelen Habeşistanlı (Etiyopya) bir delikanlının, karısına yazdığı mektuplardan oluşur.

Mektuplar, faşistler tarafından tutuklanan delikanlının odasını kiralayan “kendi ülkesinde kendi dilini istediği gibi kullanamadığı için, Asya ve Afrika dillerine merak saran” bir İtalyan tarafından ulaştırılır yazara.

Taranta-Babu’ya yazılmış ve sahibine ulaşamamış olan bu mektuplar aracılığıyla Nazım, İtalya’da hüküm süren faşizmi neredeyse bütün yönleriyle önümüze sermeyi başarır.

Delikanlinin TARANTA - BABU'YA yazdigi

SEKİZİNCİ MEKTUP Mussoliniyedir.

Mussolini artık yaşamıyor ama yaşayan başka Mussoliniler olduğu kesin.

Ve ben izninizle yaşayan o başka Mussolini olan Anastasiadise bu mektubu göndermek istiyorum.

Kıbrıslı bir Türk olarak kendisine Nazımım dizeleri ile cevap verme hakkımı kullanmak ve onu Taranta Babuya şikayet etmek istiyorum.

Anastasiadis çok konuşuyor TARANTA - BABU!

Tek başına yapayalnız

Karanlıklara bırakılmış bir çocuk gibi bağıra bağıra

Kendi sesiyle uyanarak, korkuyla tutuşup korkuyla yanarak

Durup dinlenmeden konuşuyor.

Anastasiadis çok konuşuyor TARANTA - BABU

Çok korktuğu için çok konuşuyor!.

Konuşan kaybeder demişler

Kaybediyor….