Türk tarafını “çözümü engellemekle” suçlayan Metin Münir ve onunla aynı kafada olanlar Rolandis’i okumalı ve Türk Halkından özür dilemelidir

Kiprianu’yu masaya gelmeye zorlayan ve 77-79 Doruk anlaşmalarını imzalamalarını sağlayan, 1985 ve 1986 Cuellar Planlarını kabul eden, Gali Planı’nın %90’ını kabul eden, Rumlarca reddedilen birçok iyi niyet paketi sunan milli mücadele lideri Denktaş’ı, yaşamı boyunca “uzlaşmaz, çözüm ve barış karşıtı, Mr. No” ilan ettiler..

Şimdi de aynı stratejiyi sürdürerek, Türkiye ve KKTC’yi ve genelde Kıbrıs Türk Halkını “çözümü engellemekle” suçluyorlar…

Türk ordusunun sağladığı güvence ve barış ortamı içinde Kazafana’da rahatlık içinde yaşayan Metin Münir, Dolunay ışığında viskisini yudumlarken, birilerinin dolduruşu ile “çözümü engelleyenin Türk tarafı olduğunu” ilan etti. Aynı kişinin bundan birkaç ay önce tam tersi bir yazı yazarak Rum tarafını suçladığı anımsanacak olursa, bu kadar kısa bir sürede, bu kadar ters yönde bir değişimin ve tutarsızlığın maddi nedenlerini de izah etmesi gerekiyor…

Oysa Rum eski Dışişleri Bakanı Rolandis’in birçok kez Rum basınında ve Türk basınında yaptığı çok önemli ifşaatları okusaydı, o safsatayı yazmayacak, bu denli rezil ve tutarsız olmayacaktı…

Çok merak ediyorum Metin Münir bu yazıyı yazarken ayık mıydı, yazı öncesi kimlerle görüşmüş, kimlerle konuşmuştu, kendisine böylesine gerçek dışı bir iddiayı yazması için kimler ne vaad etmişti? Aşağıda aktaracağım Rolandis’in itiraflarını okuyunca, eğer biraz vicdan sahibi ise, eğer biraz olsun tarafsız bir gazeteci ise bu soruların yanıtını vererek Kıbrıs Türk Halkından özür dilemesi gerekmez mi?

ROLANDİS NE DEMİŞTİ

Kiprianu, 1985-1986 Cuellar Planı’nı reddettiği için protesto amacıyla Dışişleri Bakanlığı görevinden istifa eden Rolandis, 23 Şubat 2014 tarihli Politis gazetesinde yazdığı “Kış mevsiminde gelen güneşli günleri yeniden kaybetmeyiniz” başlıklı enfes yazıda, bir kez daha çözümsüzlükten Rum tarafını sorumlu tutarak şöyle demişti: “Son 60 yıldır Kıbrıslı politikacılar çok önemli bir yeteneğe sahiptirler: Ne zaman bahar gelecek diye bir umuda kapılsak, bazı siyasiler kışı nasıl yeniden geri getireceklerini çok iyi biliyorlar…..

1978 yılında İngiliz-Amerikan-Canada Planı ve daha sonra da 1983 yılında BM tarafından ‘Göstergeler’ sunulduğu zaman, Kıbrıslı ve Yunanlı yüzlerce bilirkişi raporunun ofisime ulaştığını hatırlıyorum. Hepsi de ağaçla uğraşmaktan ormanı görememişti….

1977-1979 Doruk Anlaşmalarıyla ve onu takip eden yıllarda ‘Güvenlik Konseyi kararlarında öngörüldüğü üzere siyasi eşitliğe dayalı iki bölgeli iki toplumlu federasyon’ şeklinde bir orta yol bulundu…

Acaba bu geçen yıllarda, Kıbrıslı Türklerin verdiği tavizlerden daha büyük tavizlerde bulunduk mu?

1974 yılında, darbe ile neden olduğumuz savaşı kaybeden Türkler mi, yoksa biz miyiz?

Topraklarımızı, evlerimizi ve kiliselerimizi kaybeden bizler miyiz, yoksa Türkler mi?

O kötü an geldiğinde, etkin bir şekilde karşı koyamayacağımız hava ve deniz donanımlı çok güçlü 40.000 asker tarafından tehdit edilen biz miyiz, yoksa Türkler mi?

O halde çözüm kimin işine geliyor?

Müzakere etmek için nedeni olan kimlerdir?

Biz mi, yoksa Kıbrıslı Türkler mi? 30 Ocak 2008 tarihinde yazmış olduğum makalede, 1948’den (Konferans) 2002 yılına kadar (Annan Planı) Kıbrıs sorunu konusunda gündeme gelen 15 öneriyi sıralamıştım.

BİZ NEREDEYSE TÜMÜNÜ REDDETTİK. O halde sonuç vermeyen hangi süreçlerden bahsediyoruz?

60 YILDIR REDDETTİĞİMİZ SÜREÇLERDEN Mİ?

Kasım 1978’deki İngiliz-Amerikalı-Kanada Planı, gerçekte 1960 üniter devletinin federasyona dönüşümünü oluşturuyordu. Maraş sakinleri müzakerelerin başlamasıyla evlerine dönecekti ve sonuç ne olursa olsun, gitmeyeceklerdi.

BU ÖNERİYİ REDDETTİK. BÜTÜN DİĞER GİRİŞİMLERİ DE REDDETTİK. BUGÜN DE DİYALOG SÜRECİNİN SONUÇ GETİRMEDİĞİ KONUSUNDA ŞİKAYET EDİYORUZ…

.O zaman Matthew Nimetz bize, Amerikalıların Ankara ile temas yaptığını ve yanıtın olumlu olduğunu ifade etmişti. O zaman yerleşik yoktu, büyük Türk yatırımları yoktu, Kıbrıslı Rumların malları gasp edilmemişti. Zaman geçememişti ve oldubittiler yoktu……

Bu, uzun vadeli mücadele ve retçilik meraklılarının, bu ülkeyi mahveden insanların, hiçbir zaman anlamadıkları bir şeydir.” Rolandis’in bu vurgulamalarına karşın hala Türkiye ve Türk tarafını çözüm istememekle suçlayanlar, saldırganı ırkçı, hegemonyacı, hakimiyetçi Rum-Yunan ikilisini aklamaya çalışanlar, Rum’un papağanı, işbirlikçisi, kuklası, tetikçisi veya parayla konuşanlar değilse nedirler?