Akıncı, bu mektuptaki hiçbir görüşü-öneriyi ciddiye almamış, kendi ideolojisine ve federasyon takıntısına göre hareket etmiştir…

Dünkü yazımda Milli Varoluş Konseyi tarafından CB. Akıncı’ya verilen tarihi öneme sahip mektupta önemli bulduğum bazı bölümleri aktarmıştım. Bugün de diğer bazı önemli bölümleri aktarmak istiyorum:

TARİHİ UYARILAR
“…Ele alınması gereken alternatif çözüm modelleri arasında iki devletli çözüm başta gelmektedir… En doğru yöntem olduğuna inandığımız “kadife ayrılık” seçeneğinin hangi şartlarda Rum tarafı için de cazip olabileceği üzerinde çalışılmalıdır… TC ve KKTC hükümetlerinin başlatmış olduğu hidrokarbon ve Maraş açılımı gibi girişimler artırılarak devam ettirilmeli… Rum tarafı egemen eşitliğimize saygı gösterinceye kadar bu girişimlerimize ara verilmemelidir…”

“…Kıbrıs’ta iki ayrı devletin varlığı bir realitedir; eksik olan KKTC’nin uluslararası alanda tanınmamış olmasıdır… Bu bir süreçtir ve çaresizliğe kapılmak yerine kararlılıkla bu yolu kendimize açmamız gerekmektedir…”

“…Kıbrıs Cumhuriyeti’nin işgalinden sonra yaşadığımız her krizde tek kurtarıcımız olan Garanti ve İttifak Antlaşmalarının oluşturduğu güvence sistemi Kıbrıs Türk halkının güven ve huzur içinde varlığını devam ettirebilmesi için olmazsa olmazımızdır. Oluşturulacak yeni düzen ne olursa olsun bu Antlaşmaların öngördüğü güvenceler hiçbir şekilde sulandırılmadan, hatta güçlendirilerek, devam ettirilmelidir…”

“…Yarım yüzyılı aşkındır süren sonuçsuz müzakereler sonunda Rum tarafı endeksli düşünce ve politikaları bir kenara bırakarak izlenecek yol hususunda Cumhurbaşkanımız, Hükümetimiz ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti yetkililerinin katılımı ile ortak yeni bir yol haritası oluşturulması şarttır…”

“…Mevcut koşullarda görüşmelerin Crans-Montana’da bırakıldığı yerden “iki toplumlu ve iki kesimli bir federasyon” oluşturma amacı ile devamı ciddi bir hata olacak ve statükonun devamı ile izolasyonların sürdürülmesinden başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Uygulamada da görülecek bariz bir zihniyet değişikliği yaşanmadan ve ortak yeni bir zemin yaratılmadan, zaman takvimli dahi olsa, gerçekçi ve sürdürülebilir bir sonuç almak mümkün olmayacaktır… Bu konuda tarihi sorumluluğunuzun bilinci içinde hareket edeceğinize inanıyoruz…”

AKINCI DİKKATE ALMADI
KKTC’ye sahip çıkan, iki devletli çözümü savunan birçok örgütü çatısı altında toplayan Milli Varoluş Konseyi’nin bu vurgulamalarına aynen katılıyorum…

Demokrasilerde, siyasiler, sivil toplum örgütlerinden gelen bu tür görüş, eleştiri ve önerileri dikkate almak zorundadır…

Ne ki, Akıncı, bu mektuptaki hiçbir görüşü-öneriyi ciddiye almamış, kendi ideolojisine ve federasyon takıntısına göre hareket etmiştir…

Meclisi ve hükümeti dışladığı gibi, KKTC’ye sahip çıkan tüm örgütleri de dışlamıştır…

Nitekim göreve geldiği günden bugüne ne Milli Varoluş Konseyi’ne, ne Mücahitler Derneği’ne, ne Rauf Denktaş’ı ve Düşüncelerini Yaşatma Derneği’ne, ısrarla randevu bile vermemiştir, görüşmemiştir…

Sadece kendi destekçisi federasyoncu guruplarla görüşmüş, panayır panayır gezmiş ama kendisini eleştiren hiçbir kişi ve dernekle görüşmemiştir…

Anastasiadis, Lute ile görüşmelerinden sonra Rum Ulusal Konseyi’ne bilgi verip onay alırken, Akıncı’nın Meclisi, hükümeti, partileri, milli örgütleri dışlaması, demokrasiye saygısı olmadığını ve “tek adam” zihniyetiyle hareket ettiğini yeniden kanıtlamıştır.

Tarafsız, hoşgörülü, birleştirici, halka saygılı Cumhurbaşkanı böyle mi olur?

Akıncı, bu dışlayıcı tavrıyla bırakın tarafsız olmayı, demokrat bile değildir…