Marifet Anavatana karşı değil, Ruma karşı dik durmaktır

Akıncı’nın kol kanat gerdiği meyhane ve içki arkadaşı Şener Levent’in geçtiğimiz günlerde attığı “Türkiye’ye karşı dik duruş” manşeti bana bir başka tutarsızlığı daha anımsattı..

Anımsanacağı gibi Afrika gazetesi Akıncı’nın İstanbul Hava Limanı açılışında okunan duaya katılmamakla “Türkiye’ye karşı dik duruş” sergilediğini ileri sürmüş ve bunu manşet yapmıştı..

Esasen bir süreden beridir, Akıncı’nın Türkiye’ye karşı “efelendiği” şeklinde saray merkezli bir algı operasyonu yapılıyor..

Ufuktaki seçimler düşünülerek, Türkiye’ye karşı “ucuz kahramanlık” gösterileri ile Türkiye düşmanı Rum sevici işbirlikçilerin oy ve desteği elde edilmeye çalışılıyor…

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu bir süre önce bu durumu “ucuz siyaset” olarak nitelemişti, bense “bayat şov” olarak niteliyorum…

Oysa Akıncı, bu türden yayınlarla ve saray beslemelerinin yazılarıyla “Türkiye’ye karşı dik duruş sergilemekle” parlatılmaya çalışılırken, gerçekte ise, Rum karşısında diz çökmektedir…Diz çökmekten, Rum karşısında acizlik içinde tek yanlı tavizler vermekten adeta perişan olmuş, dizleri kan revan içinde kalmıştır…

Biraz vefa duygusu olsa, Akıncı’nın asıl dik durması gereken yer, herşeyimizi borçlu olduğumuz, her zor anımızda yanımızda olan, 1 asırdır kahrımızı çeken Anavatan Türkiye değil, müzakere masasıdır, Rum’un karşısıdır…

Ne ki Akıncı, sözümona “ Türkiye’ye karşı dik durup” ucuz kahramanlık taslarken, oy için siyasi şov yaparken, diğer yandan Rum karşısında bissi kedi kesilmektedir, adeta nefesi yetersiz kalmakta, “barış düşmanı görülme” korkusundan nutku tutulmakta ve panik içinde, Meclisi de dışlayarak, kendi aklına göre hareket edip en korkunç tavizleri vermektedir..

Şu tabloya bir bakınız:

-Rum liderler her gün kendisinden “sahte cumhurbaşkanı” olarak söz etmektedirler…

-1963 yılından beri uyguladıkları insanlık dışı ambargoları, hiçbir BM kararına dayanmadığı halde sürdürmektedirler..

AB’nin hazırladığı doğrudan ticaret tüzüğünün geçmesini engellemektedirler…

Deniz ve hava limanlarımızı ve tüm KKTC’yi “yasadışı yasak bölge” ilan etmişlerdir.

. -Tüm Kıbrıs’ın, yani Kuzey’in de, Kıbrıs Türk halkının da tek meşru hükümeti oldukları yalanını ısrarla devam ettirmektedirler…

-1963’den gelen tazminat haklarımızı ödemeyi konuşmamaktadırlar…

-KKTC’ye gelmek için Larnaka’dan giriş yapan turistlerin KKTC’ye geçişlerini engellemektedirler..

-KKTC’den üç kuruşluk mal-yiyecek alan kendi vatandaşlarının eşyalarına el koyup ceza kesmektedirler..

-Okullarda Türk düşmanı ırkçı-faşist eğitim vermeye ve Türk düşmanı genç nesiller yetiştirmeye devam etmektedirler…

-1967’de meclislerinde oy birliği ile aldıkları ENOSİS kararı yerinde durmaya, silahlanmaya, 100 bin silahlı milis ordusu tutmaya devam etmektedirler..

-Toplu katliam yapan katilleri yargılamamakta, Türklere saldıranlara hiçbir ceza vermemektedirler Bu listeyi daha da uzatmak olasıdır…

Siz hiç Akıncı’nın böylesine korkunç bir düşmanlık stratejisine karşı “dik duruş” sergilediğini, sık sık protesto ettiğini, “bu düşmanlığa ve uygulamalara son verilmezse görüşmelerin biteceğini”söylediğini duydunuz mu?

Ambargolar ve bu düşmanca hareketler sona ermeden masaya oturmayacağını açıkladığını, ya da bu durumları dünyaya duyurmak için etkili bir kampanya başlattığını, BM’ye, AB’ye, Dünya basınına mektuplar gönderdiğini duydunuz mu?

Tam aksi, korkusundan, ne tazminat haklarımızı gündeme getiriyor, ne Rum Meclisi’ndeki ENOSİS kararının kaldırılmasını gündeme getiriyor, ne ambargoların kalkmasında ısrarlı oluyor, ne ırkçı Rum ders kitaplarının değişmesini şart koşuyor, ne de kendisine ve devletimize karşı kullanılan “sahte, yasadışı, sözde devlet” gibi aşağılayıcı sıfatlara son verilmesini talep ediyor…

Tam aksi, Rum karşısında korkusundan aklın alamayacağı, 1960’da elde ettiğimiz haklardan da geri korkunç tavizler veriyor, VETO hakkımızdan, ayrı oy çoğunluğu hakkımızdan, eşit süreli dönüşümlü başkanlıktan, (yani siyasi eşitlikten), Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünün aynen devamından, her toplumun kendi bölgesinde nüfus ve mülkiyette sarih bir çoğunluğa sahip olma ilkesinden, derogasyonlardan, (yani iki kesimlilikten, iki toplumluluktan), egemenlikten, self-determinasyon hakkımızdan vazgeçiyor, kendi aklına göre harita çizip tüm konularda anlaşma olmamasına rağmen KKTC’ topraklarının beşte birini Rumlara bırakıyor, tüm Rum ve Yunan vatandaşlarına sınırsız 4 özgürlük hakkı tanıyor…

Eee hani nerde DİK DURUŞ?

Sen, herşeyimizi borçlu olduğumuz Anavatanımıza karşı kafa atacaksın, sataşacaksın, dil uzatacaksın, laf sokuşturacaksın, çatışma yaratacaksın ama Rum karşısında kuyruğunu bacak arasına sıkıştırıp toz kesen kedi misali, susacaksın…

Diz çökeceksin, yalvar-yakar peşlerinden koşup “ille de gelin görüşelim” diye perişan olacaksın, onurumuzu çiğneteceksin…

Akıncı “dik dururmuş!!!!” Hadi canım siz de, güldürmeyin insanı! Marifet, sana, ailene, anana, arkadaşlarına, Halkına her gün en büyük kötülükleri yapana, düşmanlık ve saldırganlık sergileyene karşı dik durmaktır; seni seven ve ne yapsan susup yine de seni bağrına basacak olan anana karşı değil