Din, Tanrı ile kul arasında olan özel bir iletişimdir.

Kimsenin bu iletişimin şekline karışma hakkı yoktur.

Herkes, din ve inanç hürriyetine, inandığı dinin gereklerini yerine getirme hakkına sahiptir…

Kimse kimseye inandıklarından veya inanmadıklarından dolayı, yaptırım getirme ya da baskı kurma hakkına ve aynı zamanda haddine sahip değildir de…

Özellikle laik bir sistemde, demokrasinin hakim olduğu, adalet ve eşitliğin, insan hak ve hürriyetlerinin var olduğu bir yönetim şeklinde, bu saydıklarımız elbette çok önemlidir ve yasalarla da teminat altına alınmış haklardır.

Bir de düşünün ki bütün bu haklar, karakterinde adalı rahatlığı, hoşgörü ve bir o kadar da baskı karşısında inatlaşan bir tarzı olan Kıbrıs Türkü ile bir araya gelsin.

Meclis konuşmalarında, iki zıt görüşteki siyasilerin bir birlerine sarf ettikleri lafların sonrasında dersiniz ki, bunlar artık bir birleriyle asla konuşmazlar. Ama meclis oturumu bitiminde iki zıt görüşe sahip olan ve kıyasıya kavga eden iki siyasi, öğle yemeğinde aynı masada oturmuş keyifli keyifli yemek yiyebiliyorlar.

Akşamdan akşama, birkaç duble içki içen Kıbrıs Türkü, her Bayram her Bayram camiye gitmekle de iyi bir Müslümandır kendince.

Hal ve karakter böyleyken, KKTC’de Din İşleri Başkanlığı görevine getirilecek olanın, Kıbrıs Türkü’nün bu karakterinin ve bu yaşam tarzının dinsizlikle alakalı olmadığını, sadece dinin gerçek anlamda herkesin kendi inanç ve vicdanı ile alakalı olduğunun idraki içinde olması daha yerinde olacaktır.

Din İşleri Başkanlığı görevini yürütecek olan kişinin elbette ki İslam eğitimi almış, uzman kişilerden seçilmesi birinci kural olmalı ancak birinci kural kadar da bu hizmeti vereceği toplumun da karakterini ve dini inançlarını yaşama şeklini de iyi bilmek aranan nitelik olmalıdır.

Gelelim konunun özüne;

Başbakan Hüseyin Özgürgün’ün bir süre önce, Fetö soruşturmasına ismi karışan Talip Atalay’ın görevden alınması ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Akıncı’ya yazı göndermesi ve Akıncı’nın da konu ile ilgili olarak Başbakan’dan gerekçe talep etmesi, vicdanlara hitap eden makamı da bu görevi yürüten kişiyi de olumsuz yönde etkilediği bir gerçek.

Öyle ki, bir süreden beridir, ülkemizin önde gelen düşünce insanlarının, Din İşleri Başkanlığı makamına, 2005-2007 yılları arasında KKTC Din İşleri Başkanlığı görevinde bulunan Ahmet Yönlüer isminin zikredilmesi, bir rastlantı değildir.

Gazetemiz Özgür Volkan’ın, Cumhurbaşkanlığı’na yakın bir kaynaktan elde ettiği bilgiye göre de Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da Ahmet Yönlüer ismine sıcak bakıyor olması, KKTC’nin en tepesindeki makamında aynı görüşe sahip olduğunun kanıtıdır.

Geriye sadece Başbakan Özgürgün’ün, Cumhurbaşkanı’nın kendisinden istediği gerekçe yerine geçecek olan Ahmet Yönlüer’in Din İşleri Başkanlığı görevine atanması ile ilgili resmi yazıyı Cumhurbaşkanı Akıncı’ya göndermesi kalır…

İzleyip göreceğiz…