Ekolojinin ilk kanunu, her şeyin her şeye bağlı olduğudur.

Genleriyle oynanan organizmalar doğada zincirleme olarak büyük etkiler doğurabilir. Günümüz insanının yediği yemek, giydiği kıyafet, hatta içtiği ilaç bile genleri değiştirilmiş bitki ya da bakterilerden geliyor olabilir. Hızla büyüyen somon balıkları, aşı üreten muzlar, karanlıkta parlayan kediler genleriyle oynanmış organizmalardan yalnızca birkaçı.

Şimdiye kadar genellikle canlıların bir ya da iki geni değiştiriliyordu. Artık, bazı bilim insanları amaçlarına ulaşmak için büyük genetik değişimler yapmaya çalışıyor. Yosunları otomobillere yakıt üretecek hale getirmek gibi mesela. Virginia Tech Üniversite¬si’nden Doçent William FitzPatrick, genetik mühendislik yoluyla yosunlardan biyoyakıt üretmenin, kolayca başa çıkılamayacak çevresel tehlikeye yol açabileceğini söylüyor. Aslına bakarsanız, genlerde yapılan küçük bir değişiklik bile büyük sonuçlar doğurabilir, genlerle oynamanın şaşırtıcı neticeleri olabilir.

Penn State Üniversitesi’nden Prof. Andrew Stephenson ve meslektaşlarının yeni araştırması bu konuda güzel bir örnek. Stephenson ve ekibi, virüslere dayanıklı hale getirilen kabak bitkilerini inceledi. Kabak bitkisi, büyümesini yavaşlatan çeşitli virüslere maruz kalabiliyor, ancak genlerini değiştirmek çözüm değil. Bu araştırmaya göre, genleri değiştirilmiş kabaklar bitkileri mahveden, öldürücü bakterilere maruz kalıyor. Öldürücü bakteriler taşıyan böcekler, virüslere dayanıklı hale getirilen kabak bitkisinin yapraklarını yemeyi tercih ediyor. Canlıların genlerinin değiştirilmesine karşı çıkanlar, yabancı genlerin polen ya da tohumlarla doğal ortama geçmesinden endişe ediyordu. Endişelerinde hiç de haksız olmadıkları anlaşılıyor. Geçtiğimiz yıl Amerika’da, genleriyle oynanmış kanola bitkisinin büyük bir alana yayıldığı ortaya çıktı.

Kanola, yağ üretimi için yetiştirilen bir bitki. Aralarında North Dakota Eyalet Üniversitesi’nden bilim insanlarının da bulunduğu araştırma grubu, North Dakota eyaletinin 5 bin 400 kilometre uzunluğundaki yollarının kenarlarında yetişen kanolalardan örnekler alıp test etti. Toplanan 406 kanolanın 347’sinde normalde tarlalarda yetiştirilen genetik değişime uğramış kanolalarda bulunan, yabani otları öldüren ilaçlara dayanıklılık sağlayan genler belirlendi. Kanolanın yanı sıra mısır, soya fasulyesi gibi bitkiler de yabani otları öldüren ilaçlara dayanıklı hale getiriliyor. Bu bitkilerin doğal hayatı nasıl etkilediğini belirlemek amacıyla İngiliz devletinin sponsorluğunda bir dizi araştırma yapıldı.

Ünlü tarım araştırma merkezi Rothamsted Research’den bilim insanlarının da katılımıyla yapılan bu araştırmalar, ilaçlara dayanıklı bitkilerin büyük çapta ekilmesi halinde, kuşların besin kaynaklarının önemli oranda azalacağına işaret ediyor. East Anglia Ünivesitesi’nden Prof. Andrew Watkinson ve meslektaşları, dayanıklılık geni aktarılmış şekerpancarının, Alauda arvensis türü tarlakuşlarının ana besini olan sirkenotunu nasıl etkilediğini araştırdı. Bilim insanları bu tür şekerpancarının ekildiği alanlarda sirkenotunun nerdeyse tamamen ortadan kalkabileceği sonucuna vardı.

Kuşlar sistemden çıkarılınca ağaçların yüzde 34 daha az büyüdüğünü gösteren araştırmacılardan Yardımcı Doçent Kailen Mooney, “Ekosistemleri bütün olarak değerlendirmeli” diyor. Nature’da 2006 yılında yayımlanan bir araştırma, bir organizmanın genlerinin binlerce organizmayı etkileyebileceğini göstermişti. Northern Arizona Üniversitesi’nden Prof. Tom Whitham yönetiminde yapılan bu çalışma, bitkileri koruyan bir madde olan tanen’in miktarının ağaç yapraklarının çürüme hızını etkilediğini, bunun da toprağın verimliliğini etkilediğini gösterdi.

Projede görev alan Wisconsin Üniversitesi’nden Richard Lindroth, bu çalışmanın mesajları olduğunu söylüyor ve genleriyle oynanan organizmalara dikkat çekiyor: “Bir gen yerleştirirseniz, (bakteri genini bitkiye yerleştirmek gibi), bu genin karmaşık bir ekosistemdeki milyonlarca genden bir tanesi olduğu gerçeği, geniş kapsamlı etkileri olmayacağı anlamına gelmez.”