ARTIK ANAVATAN –YAVRUVATAN ESASINA DAYANAN İLİŞKİLERİ BİTMELİ VE...

Pazartesi akşamı ülkeden ayırılmadan önce Ada Tv’de Erçin Şahmaran’ın programına katılıp, ülke gündemini ve DPUG Kurultayını yorumladık.

Şahmaran’ın bu hükumetle geçmiş hükumeti Türkiye ile ilişkiler konusunda nasıl değerlendirdiğimi sorması üzerine;”Bu Hükumetin çok daha onurlu ve halkın iradesine sahip çıkan bir hükumet olduğunu bu açıdan tebrik edilmesi gerektiğini” söyleyerek şunları ilave ettim;

“Geçmişte KKTC’de Bakanlık makamını işgal eden bir çok Bakanın, kendilerini Türkiye’ye davet ettirebilmek ve muadili Bakanları ile bir resim çektirebilmek için nasıl taklalar attığını ve kapılarda beklediğini biliyoruz. Oysa KKTC bir devlettir. Devletimize ve Kurumlarımıza, bu kurumların başındaki kişiler saygı göstermezse, başkasının saygı göstermesini bekleyemeyiz...” dedim.

Sözlerime şöyle devam ettim: “ Sayın Başbakan, göreve geldikten sonra Türkiyedeki muhatabından randevu istemiştir. Bu randevuya cevabın geç gelmesi Sayın Başbakan’ın suçu değildir. Sayın Başbakan’ı dik duruşundan dolayı tebrik etmek gerekiyor. Türkiye’deki bazı kesimler, iki ülke arasındaki ilişkileri hala daha 1960 ve 70’li yıllardaki gibi görüyorlar. İki toplumun arasındaki ilişki 1960’lı yıllardaki emir-komuta şeklinde idi ve normaldi.1974’ten sonra bu ilişki şekli, Anavatan-Yavruvatan ilişkisi diye adlandırıldı. Fakat yine emir komuta şeklinde devam etti. Belli bir süre için bu da kabul edilebilir bir şeydi... Ama artık bu dönemin bitmiş olması ve mutakabiliyet esasına dayanan bir ilişki dönemine geçilmesi gerekiyor. Türkiyedeki iradenin bunu kabullenmesi zor olabilir. Ama biz dik durursak ve irademize sahip çıkarsak onlar da bu iradeye saygı göstermek zorunda kalacaktır...”

Bir izleyicinin “Yeni bir Hükumet gündemde mi?” diye sorması üzerine; “Şu anda yürüyen bir hükumet var. Biz, bu yürüyüşün hızlı olmasını istiyoruz. Ben bu Hükumete karşı çok sert eleştiriler yapıyorum. Bu eleştirilerim Hükumetin yıkılması için değildir.Bu Hükumet, bir çok reforma imza atabilecek kabiliyette bir Hükumettir.Ama zamanı hoyratça kullanıyor.Kısa bir süre önce 366 geçici konusu gündeme geldiğinde ve kriz çıktığında ben “Bu Hükumete kıymayın efendiler” diye yazılar yazdım. Hükumetin devamınıdan yanayım. Ama bu ay içerisinde Kırsal kesim belediyeleri konusunda gerekli adımlar atılmazsa Hükumette ciddi krizler çıkabilir diye düşünüyorum..” diyerek kaygılarımı dile getirdim.

Kurultayı yorumlarken, bu Kurultayın gerek organizasyon ve gerekse katılım açısından diğer siyasi partiler için bir örnek olacağını söyledim ve organizasyonda emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkürlerimi ilettim.

Şahmaran’ın “Ama sizin biraz endişeniz vardı değil mi?” sorusu üzerine; “ Kaygım katılımdan ziyade tüzüğün delege salt çoğunluğu istemesi ile ilgili maddesinden kaynaklanıyordu. Bu maddenin ya Tüzük değişikliği ile veya CTP’nin yaptığı gibi Parti Meclisi kararı ile yorumlanması ve “Genel Başkan Kurultaya katılanların salt çoğunluğu ile seçilir” ilkesinin kabul edilmesi halinde delege sayısının hiç önemli olmadığını ve hatta sayının çok daha yüksek olmasının faydası var” dedim.

Kurultayda Cumhurbaşkanının fazla alkışlanması konusundaki soruya; “Bakınız Kamuoyunda bazı kesimlerin hala anlamak istemediği bir konu var. Sayın Eroğlu UBP ve DP’nin desteği ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanıdır. Onun seçilmesinde DP’nin ve sayın Serdar Denktaş’ın çok büyük emeği olmuştur. Hatta Serdar Denktaş, tabanın kafasındaki karışıklığı giderebilmek için hala daha aleyhine kullanılan bir takım sözler sarfetmiş ve DP tabanını bu cümlelerle Eroğlu’na kitlemek zorunda kalmıştır. Kurultay salonundaki insanların kendi seçtikleri Cumhurbaşkanına saygı göstermesini ve alıkışlamasını normal karşılamak gerekiyor” diye cevapladım.

Şahmaran’ın “Serdar Denktaş sağın lideri olabilir mi?” diye sorması üzerine; “İtiraf etmek gerekir ki Denktaş ve Eroğlundan sonra Sağda bir lider boşluğu olacaktır. Bu boşluğu doldurmaya en yakın adaya Serdar Denktaş’tır...” şeklinde cevaplandırdım.

Hasan Taçoy’un Genel Sekreterliği ile iligli bir seyirci sorusuna ise; Önümüzdeki bir kaç gün içerisinde Parti Meclisinin toplanacağını ve hem MYK’nın hem de Genel Sekreteri seçeceğini, Sayın Taçoy’un bu görevi hakkı ile yapabilecek bir şahsiyet olduğunu ama bu göreve onun dışında da adaylar olabileceğini söyleyerek, “Gerekli istişareleri yaptıktan sonra ben de bu göreve talip olabilirim” dedim.

Uzun ve zevkli bu söyleşinin enteresan bir bölümünü de yarın aktaracağım...