“Ama arkadaşız!”, “ama birbirimizin yüzüne bakıyoruz!”, “ama ben onu

tanıyorum, iyi biridir!” “yok canım o yapmaz, bir yanlışlık vardır kesin!” “yahu, o

bizdendir!” ne çok duyduğumuz cümlelerdir.

Çevrenize dikkatle bir bakın, insanları analitik süzgecinizden iyice bir geçirin.

Her kim profesyonel ya da bireysel hayatında bir standart tutturmayı ilke

edinmemişse, etik çerçevede hareket etmiyorsa, yetki sınırlarını aşarak

pozisyonunu kötüye kullanıyorsa, kendine güvensizliği ile arkadan dedikodu

yapıp, çelme takıp kaliteyi aşağıya çekerek bulunduğu yerde “en iyi” kalmaya

çalışıyorsa, yaptığı hukuk veya etik dışı davranışların cezasını çekmemek,

bedelini ödememek ve onunla yüzleşmemek için bu kaygan “arkadaşlık”

tanımına sığınır.

Timsah gözyaşları, sahte depresyonlar, içeriksiz ve tanımlanmamış “iyi insan

olma” hali kişinin yaptığı etik yanlışların üstünü örtmeye yeter hale geliyor.

Ötekimizden beklediğimiz standartlar tanıdıklarımıza geldiğinde “ama…iyi bir

arkadaş o, iyi çocuk” sözüyle tamamlanıyor cümleler.

Adayarısı da muzdarip bu kaygan, içeriksiz “iyi insan ve arkadaş” düzmece

söyleminden. İntihalci, ari ırkımızın dışındaysa, intihal en büyük suç,

üniversiteden atılmalı. Ailesi, hayatı sorumluluğumuz değil. Onu sevenler de

nasıl sevmiş, sevmeyiversinler! Yapmasaydı böyle bir şey! İntihal! Ötesi yok. Ama

diploma sahtecisi parti örgütündense abilerin kanatları altında akademisyen

olarak lanse edilmeye, “zavallı, işinden oldu, hayatı da mı bitsin” noktasına

kolayca getirilmekte. “Bizim sahtecimiz” affedilmeli. Ailesi var. Arkadaşları var.

Yazıktır. Bir de dokunamadıklarımız var, arkadaşlarımız olmasa da, bizden

olmasa da “güçlü”. Onların da standartları, etik dışılıkları, intihalleri, diploma

gösterememeleri çok konuşulmamalı, bilmiyormuşuz gibi yapılmalı. Ortaya

çıkmasın diye talep etmek yerine, araştırmak yerine “iddialar” olduğu

vurgulanmalı ki sahtecilik ve intihalcilikle ilgili sular bulandırılmalı. Bunların

kolayca ortaya konulabilecek, ispatlanabilir şeyler oldukları unutturulmalı.

Rüşvette de aynı, sahtecilikte de, intihalde de. Hak yemede de aynı. Hakkı yiyen

bizdense ve bizim istemediğimizin hakkını yiyorsa sorun yok. Orda arkadaşlık

var, insanlık var. Suçun mağdurundan önce suçu işleyene hiçbir bedel ödemesini

istemeksizin “insanlık” var bizde.

Hak yiyiciler, yedikleri hakkın karşılığını vermeden, mağdurları mağduriyetten

kurtarmadan “affediliyorlar” bu düzende. İnsanlık adına. Hakkı yenen zaten

görece sesi, gücü, statüsü olmayanlar olduğu için onlar adına bir “insanlık” talep

etmek gerekli olmuyor. Ne de olsa onlar görünmezler. “İnsan” tanımımızın dışına

düşürülmüşler.

Bu “iyilik” ve “insanlık” sadece belli bir gruba yönelik affı içerdiği için aslında

insanlıkla, kardeşlikle, affetmeyle, düzeltmeyle, barışmayla alakalı değildir.

Bu yolsuzlukların, sistemsizliklerin, hak yemenin, başkasının kuyusunu

kazmanın, etik, insani, profesyonel standartlardan uzak davranmanın ve bütün

bunları yapma özgürlüğüne devam etmenin bir kılıfıdır sadece.

Kim size “arkadaşız!” diyorsa biraz tereddüt edin. Bu söylem yozlaşmanın,

yolsuzluğun, hak yemenin sorgulanmadan devamı için kullanılıyordur genellikle.

Bu “arkadaşlık” adına çiğnenen etik, insani ve profesyonel standartların olduğu

yerde, toplum yararına, genelin faydasına, dezavantajlının haklarına önem

verilmesine ait yaklaşım bulmak neredeyse imkansızdır.

Üniversitede bugün intihalleriyle oturup yeni nesilleri “yetiştirenler”, akademik

ve profesyonel standartlarının hesabını vermek zorunda olmadıklarını

düşünenler, profesör edalarında gezip diploma gösteremeyenler, dereceleri ve

unvanları ile ilgili yalan söylemeye gözünü kırpmadan başvurabilenler, “Kıbrıs

üniversiteleri kumar oynayacak emeklilerin çalışacağı yerdir, siz gidin başka

memleketlerde kariyer yapın” diyenler ve onları gözünü kırpmadan besleyerek

ardından “temiz toplumculuk” oynayanlar, sahtecilerle, intihalcilerle kol kola

gezip “ama böyle ifşa olmak bunalıma soktu onu” diye destek çıkanlar, maaşa

bağlayanlar, tanıdıkları oldu mu yolsuzlukları halının altına süpürenler,

toplumlarını bu hoşgörü, sevecenlik ve arkadaşlık kisvesi altında her gün

uçuruma sürüklemektedirler.

Adayarısında da “arkadaşlık, ahbaplık, tanıdıklık” en büyük itici güç.

Adayarısında da uçurum giderek derinleşmekte