“AB ilkeleri temelinde çözüm ve İşleyebilir Devlet” ne demektir?

Birkaç gün önce yazdığım yazımda Rum yönetimi Başkanı Anastasiadis’in “TEK VİTESLİ DEVLET” istemesinin, “Rum çoğunluğun Türk azınlığı yöneteceği ÜNİTER DEVLET” anlamına geldiğini, bunun ise hakimiyetçi, hegemonyacı ve ırkçı bir zihniyete sahip olduklarını yeniden kanıtladığını, çözümün bu nedenle sağlanamadığını ortaya koymuştum…

Anastasiadis ve Rum siyasi liderliğinin hakimiyetçi-hegemonyacı zihniyeti ve çözüm adına “Rum çoğunluğun yöneteceği ÜNİTER DEVLET” istediği, sadece “TEK VİTESLİ DEVLET” istemesinden değil, aynı zamanda “AB İLKELERİ VE NORMLARI TEMELİNDE ÇÖZÜM” talebinden de bellidir…

“Bu nasıl olabilir?” diye sorulabilir..

O nedenle bugün de “AB İLKELERİ VE NORMLARI TEMELİNDE ÇÖZÜM” ısrarlarının ne anlama geldiğini ortaya koyacağım. AB İLKELERİ TEMELİNDE ÇÖZÜM NEDİR? “AB ilkeleri ve değerleri temelinde çözüm” şu demektir:

- Kıbrıs Türkleri ve Türkiye, AB gibi, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin ( Rum devletinin) birliğini, bölünmez bütünlüğünü, tüm ada üzerindeki tek ve bölünmez egemenliğini, tek kimliği, tek vatandaşlığı, tek temsiliyeti ve tek vatandaşlığı tanımalı ve çözüm bu temelde olmalıdır

- AB gibi, bu devletin BM ve AB üyeliğini ve tüm uluslararası kuruluşlarda Kıbrıs’ın bütününü ve Kıbrıs Türklerini de temsil ettiğini tanımalıdır...

- Kıbrıs Türkleri, kurmuş oldukları, kendi deyişleriyle “sahte devlet KKTC’yi” dağıtmalıdır...Kıbrıs Türkleri “korunan azınlık” olarak “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne katılmalıdır...

- AB üyesi bir ülkede, kendi deyişleriyle “yabancı işgal orduları” bulunamayacağı için, Türk askerlerinin tümü adadan çekilmelidir...

- “Yabancı” devletler AB üyesi bağımsız bir ülkenin rızası hilafına garantörü olamayacağı için garanti anlaşması feshedilmelidir

- AB üyesi bir ülkede sınırlar olamayacağı, serbest dolaşım, serbest yerleşme, serbest iş kurma-çalışma ve serbest mülk edinme denen 4 özgürlükler kısıtlanamayacağı için Rumların Kuzeyde serbestçe dolaşmaları, mülk almaları, iş kurup çalışmaları ve yerleşmeleri derogasyonlarla kısıtlanmamalıdır, sınırlar da kaldırılmalıdır...

- Homojen iki bölge (iki eyalet-iki oluşturucu devlet ) olmamalıdır…Kuzeye yerleşecek Rumların da kısıtlamasız seçme ve seçilme hakları olmalıdır.. - AB üyesi bir ülkede, insanların mülklerine gidememesi kabul edilemeyeceği için tüm Rum göçmenler Kuzeydeki eski mülklerine geri dönmelidir...

- AB üyesi bir ülkede ibadet serbest olması gerektiği için Kuzey’deki 560 kilise, şapel ve manastır tamir edilerek Rum Kilisesine devredilmelidir

- AB üyesi bir ülkede 2 ayrı ekonomi, iki ayrı merkez bankası olamayacağı için ekonomi birleşmeli, tek merkez bankası olmalıdır

- AB üyesi bir ülkede devlet kurumlarına katılım ve karar alma etnik kökene göre olamayacağı için Türklere %30 katılım ve kararlarda ayrı oy çoğunluğu hakkı olmamalıdır…

- İki egemen devletli bir yapı yerine, Almanya’da olduğu gibi, ayrı egemenlikleri olmayan iki eyaletli bir federasyon kurulmalıdır…

- Böyle bir çözümde, “AB ilke ve değerlerine aykırı olduğu için”, kalıcı derogasyonlar olmamalıdır; anlaşmanın AB’nin birincil hukuku olması söz konusu olmamalıdır.

BUNUN ANLAMI 1974 ÖNCESİNE DÖNÜŞTÜR

İşte Yunanistan ve Rum yönetimi yetkililerinin “ AB ilke ve değerleri ile AB normlarına dayalı çözüm” derken kastettikleri, böyle bir sözde “çözümdür”...

Yani bu cümle, öyle sıradan söylenmiş bir söz değil, içinde 1.5 asırlık Rum-Yunan milli hedeflerini barındıran ve 1.5 asırlık hakimiyet mücadelelerini özetleyen-içeren bir kitaplık bir cümledir..

Tabii ki Kıbrıs sorununun geçmişini, Rum-Yunan terminolojisini bilmeyenler, bunu sadece basit , sıradan bir cümle olarak okuyup geçebilir, ne demek istedikleri üzerinde düşünmez, “çözüm olsun da nasıl olursa olsun” diyebilir…

Ne ki konu bu denli basit değildir…

Bu cümlede Kıbrıs Türk Halkının köleleştirilmesinin, adanın Rum hakimiyetine-egemenliğine girmesinin gizli şifreleri saklıdır…

Özetle, bu ifadeyle, tüm Kıbrıs’ın tapusunun kendilerine verilmesini, 1974 öncesine dönüşü, Türkiye ile Kıbrıs’ın bağlarının koparılmasını, Kıbrıs Türk halkını egemenliği olmayan bir azınlık olarak Rum devletine yamalamayı; Halkımızı Rum çoğunluk içinde OSMOSİS yolu ile eritmeyi kastetmektedirler…

Bunları açıkça söyleseler Dünya’dan tepki alacaklarını ve içimizdeki yandaşlarını da zora sokacaklarını bildikleri içindir ki dolaylı olarak ifade etmekte ve tümünü de içeren “AB ilke ve değerlerine uygun çözüm” demektedirler…

İşte Rum yönetimleri, böyle bir çözümü sağlamak için hep, AB’ın müzakerelere taraf olmasını, AB temsilcisinin masaya oturmasını ve Türk tarafına baskı yapmasını istemişlerdir…

Ve, Akıncı’nın gafil politikaları sonucu görüşmelerde onların yan odada bulunmasını sağlayarak başarılı da olmuşlardır…

MİLLİ POLİTİKA NE OLMALI?

AB’ı arkasına alan ve giderek artan Rum-Yunan cüretine karşı izlenmesi gereken milli politika, KKTC’nin bağımsız-egemen varlığını, sonsuza dek yaşamasını, çözümün ancak iki eşit egemen devlet temelinde olmasını, kalıcı derogasyonları, Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünü, egemen eşitliği ve anlaşmanın AB’ın birincil hukuku olması gerektiğini kararlılıkla ve ödünsüz olarak savunmaktır...

Bu bağlamda “AB NORMLARI, AB İLKE VE DEĞERLERİ TEMELİNDE ÇÖZÜM, İŞLEYEBİLİR DEVLET, TEK VİTESLİ DEVLET ” kavramlarının ne anlama geldiğini çok iyi bilmek yaşamsal önemdedir. KKTC; Kıbrıs Türk Halkının ve kopmaz-ayrılmaz bir parçası olduğu büyük Türk Ulusunun Kıbrıs adasında, tarihten, coğrafyadan ve uluslararası anlaşmalardan gelen tartışmasız ulusal çıkarlarının ifadesidir, sembolüdür, koruyucusudur...

KKTC, Anadolu’nun güvenliğinin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki stratejik ve ekonomik çıkarlarının, Anadolu’nun bütünlüğünün ve adadaki bağımsız Türk varlığının sonsuza dek korunmasının teminatıdır...

“ AB değerleri temelinde Birleşik Kıbrıs, BM ve AB ilkeleri temelinde TEK VİTESLİ DEVLET-İŞLEYEBİLİR DEVLET çözümü” diyerek KKTC’yi tasfiye eden bir anlaşmayı kabul etmek demek, Türk ulusal çıkarlarının yok edilmesi, anlaşmalardan kaynaklanan meşru hak ve çıkarların terk edilmesi, Anadolu’nun parçalanmasına kapı açılması, adadaki egemen Türk varlığının sona ermesi ve Kıbrıs’ın bir Yunan adası olması demektir...

Böyle bir sözde çözümü asla kabul etmeyeceğimizi Rum da, AB da, destekçileri emperyalist güçler de, Akıncı da, yandaşları da, tüm teslimiyetçi Rum muhipleri de çok iyi bilmelidir.