Güneyde yayınlanan İngilizce gazete “Cyprus Mail”de Lukas Haralambus imzalı bir makale okudum. Annan Planı’nın Kıbrıs’ın hem güneyinde hem de kuzeyinde eş-zamanlı olarak referanduma sunulmasının onuncu yıldönümü dolayısı ile Lillikas’ın partisinden bir “kutlamaya” katılması daveti ile başlayan düşüncelerini paylaşmış. Rumların plana “hayır” demelerinin kutlandığı bu etkinliğe DIKO, EDEK ve daha birçok siyasi parti ve kuruluşların katıldığını ve bu etkinlikte on yıl önce nasıl “hayır” denmişse, bugün ortaya çıkması olası plana da nasıl hayır deneceğinin kararlılığı sergilenmiş. Hatta Lillikas’ın yazılı yayınladığı açıklamada “24 Nisan 2004 referandumunda biz Annan Planı’nı reddederek Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ve ülkemizi kurtardık. On yıl sonra ayni güçler ayni planın biraz makyajlı şeklini önümüze getirmek istemektedirler. Hepinizi birlik olmaya ve bu yabancı güç merkezlerine yine güçlü bir şekilde direneceğimiz ve karşı duracağımız mesajını göndermeye davet ediyorum”.
Sonra yazar Annan Planı’nın derinliklerine dalıp hem Lillikas, Omiru, Papadopulos ve onlar gibi “hayır” diyenlere ne büyük bir hata yaptıklarını hatırlatırken biz Kıbrıslı Türklere de Annan Planı’nın bizler için ne kadar kötü unsurlar içerdiğini de hatırlattı.
Haralambus, Annan Planı için her ili tarafın 45,000 ile sınırlı “kökten Kıbrıslı” olmayıp yeni birleşik Kıbrıs’ta vatandaş olması gerekenler listesi sunulduğunu ancak Rumların hayır sonucundan sonra bugün bu sayının belki de 150,000 olduğunu vurguladı.
Sayfa 12 ve 162’de vurgulandığı şeklinde üç yıl önce, 1 Ocak 2011’de sadece 6000 Türk askeri adada kalmış olacaktı. 2018’e kadar da 650 Türk ve 950 Yunan askeri kalmış olacaktı.
Sayfa 79 ve 94’e göre 24 Ekim 2007’ye kadar Maraş (ki onlar tüm Mağusa diye ısrar ederek hala daha “return of Famagusta” diyorlar), Güzelyurt’un tamamı ve 50 daha köy ve kasaba Rum yönetimi ve Rum yerleşimi için onlara verilmiş olacaktı. Bir önceki cümleyi lütfen tekrar okuyup sindirmeye çalışınız. Ne kadar büyük bir arazinin onlara verileceği ve ne kadar büyük bir göçü vatandaşlarımıza tekrar yaşatıp onları derme çatma barınaklara göndereceğimizi bir kafanızda canlandırın.
İki hafta önce Haralambus Yeşilırmak tarafından başlayarak Girne’ye doğru arabasıyla bir dolaşmış ve Annan Planı’nda Rumlara verilecek olan birçok köyü geçerken yol kenarında müthiş boyutta su borularının döşendiğini gördüğünü belirtip, “herhalde Türkler artık Türkiye’den getirdikleri suyun geçtiği bu köyleri bir daha bize vermezler” diye sonuç çıkarmış.
Yazısının sonucunda da Lillikas, Filelefteros, Omiriu, Perdikis ve oğul Papadopulos’a gönderme yaparak onlar Annan Planı’na hayır dediklerinin kutlamasını yaparken geçen zamanın Kıbrıs
sorununu çözdüğünü ve taksimin gerçekleştiğini vurgulamış Haralambus. “Onlar aslında taksimi kalıcılaştıran büyük başarılarını kutlarken kurtardıklarını iddia ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti sadece Colocassides çemberine kadar egemen” diyerek KKTC gerçeğini de açıklamış oluyor.
Acaba zaman Kıbrıs sorununu cidden çözmüş müdür? Çözmüşse neden hala daha AB ve geriye kalanlar Kıbrıslı Türklerin yaşamsal gereksinimi olan ticareti bile engellemektedirler? Bu soruların cevapları kafamızda dolaşırken esas dikkat etmemiz gereken detay Haralambus’un cümlelerinde gizlidir. Eğer Annan Planı kabul edilmiş olsaydı bugün Rum egemenliğinde her gün daralan toprak parçaları üzerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmekte olacaktık. Olası bir saldırıda da bizi koruyacak, kuşatılmış bir kampta adeta hapis olan, sadece 650 Türk askeri olacaktı.
“Hemen, şimdi çözüm” demek yerine masadaki müzakere ekibine iki eşit kurucu devlet ve iki eşit halktan kaynaklanan egemenlik üzerine inşa edilecek, siyasi ve bireysel hak ve eşitliklerin gerçekten korunduğu gerçek bir ortaklık devletini müzakere etmeleri için destek olmalıyız. Yoksa tekrar ısıtıp bizim için kötüleştirilmiş, Rumlar için daha da iyileştirilmiş Annan Planı’nın yeni versiyonunu önümüze koyarlar ve çocuklarımıza, torunlarımıza yaptığımız kötülüğü geç fark edip sonra da sonsuza dek “ah-vah” çekerek ağlaşırız.