TÜRKİYELİ-KIBRISLI AYRIMCILIĞININ SİYASAL TEMELİ

Bugün ülkemizde muazzam bir kavram kargaşası ve buna bağlı olarak düşünce ve fikir buhranı yaşanmaktadır.

Mesela “Yerleşik, Yerli, Göçmen, Türkiyeli, Kıbrıslı” vs. gibi kavramları başka ülkelerde rahatlıkla kullanabildiğimiz halde, bu kavramları KKTC’de kullanırken kılı kırk yarıyor, yanlış anlaşılma korkusu ile azami hasssiyet gösteriyoruz.

Çünkü kavramları siyasileştirme ve onları kavram kargaşasına kurban etme gibi kötü bir huyumuz var.

Oysa Kıbrıs’ın dışına çıktığımızda, “Türkiyeli, Kıbrıslı, Azerbaycanlı, Kırgızistanlı vs” gibi kavram ve sıfatları kullanmak zorundayız. Sosyolojik olarak bu kavramları kullanmanın hiçbir mahzuru da bulunmamaktadır

Çünkü Adriyatik ten Çin seddine kadar yaklaşık 10 milyon kilometrekarede yaşayan 200 milyon Türkü birbirinden ayırt ederken, mutlaka onların alt kimliklerine ve dolayısı ile de “coğrafi” veya “boy” kimliklerine atıfta bulunma gibi bir mecburiyetimiz var. Ve yine çünkü “Lı- Li” gibi eklerle yapılan tanımlamalar, coğrafi kimlikleri anlatır ve asla milli kimlikleri tarif etmekte yeterli olmaz...

Mesela “Kıbrıslı” veya “Türkiyeli” kavramları Milli kimliği tarif için yeterli olamaz. Çünkü “Kıbrıslı” kavramının içine başta Rumlar, Türkler, Ermeniler, Maronitler vs. olmak üzere bu Ada’da doğan ve yaşayan herkes girer.

“Türkiyeli” dediğinizde de bu kavramın içine Türk, Kürt, Çerkez vs.gibi etnik kökenlere sahip herkes girer. Fakat bir farkla; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası “Türk” kavramını etnik bir kavram olarak kabul etmez. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını taşıyan herkesi etnik kökenine bakmaksızın “Türk” kabul eder.

Milli Kimlik olarak “Kıbrıslı” kavramını değil de “Kıbrıslı Türk” tanımlamasını kullandığımızda ise doğru bir kavram kullanmış ve Türk Milletinin Kıbrıs’ta yaşayan bir parçasına atıfta bulunmuş oluruz.

Dolayısı ile “Kıbrıslılık” Coğrafi kimliğimiz, “Kıbrıslı Türk” alt kimliğimiz, “Türklük” ise üst kimliğimizdir.

Alt kimlikleri üst kimliğin yerine koymaya kalkışırsanız, ya sosyoloji ilmini bilmiyorsunuzdur, ya da birazdan açıklayacağımız gibi bilerek veya bilmeyerek sinsi ve hain politikanın aleti olmuşsunuz demektir.

Alt Kimliklerin üst kimliğin yerine geçirilme politikası, emperyalizmin klasik bir oyunudur. İngilizler bu silahı gayet iyi kullanarak, Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluğun sahibi olmuştur.

Böl-Parçala-Yut Politikası daha sonra Sovyet politikası haline gelmiştir. Stalin, bu politika ile Orta Asya Türklüğünü parçalara ayırmış ve böylece Komünist rejimi Türkistan coğrafyasında rahatlıkla uygulayabilmiştir.

Oysa “Kazak”, “Kırgız”, “Özbek” “Türkmen” vs. bir millet adı değil Türk Milletine mensup boyların adıydı.

1924’ten sonra Stalin “Sovyet Milliyetler Politikası” ile bu Türk boylarına ayrı bir millet kimliği vermek istemiş, her boya ayrı bir devlet, ayrı bir alfabe, ayrı bir yönetim oluşturmuş ve “Hepiniz ayrı bir milletsiniz” diyerek klasik “Böl-Parçala-Yönet” politikası yürütmüştü.

Sovyet politikasının ektiği nifak tohumları, “Coğrafya Milliyetçiliği” ve “Boy Milliyetçiliği”, şeklinde bugün bile Orta Asyayı kasıp kavurmaktadır.

Coğrafya ve Boy Milliyetçiliğinin siyasetteki diğer adı “Lokal Milliyetçilik” tir. Bu Milliyetçilik Türklük için en büyük tehlikedir.

KKTC’de coğrafi manada Lokal milliyetçilik, “Kıbrıslılık” kavramı adı altında “Sol” düşünce içinde yeşermiş ve yaygınlaşmıştır. Bunun en büyük sebebi, geçmişteki Moskova politikalarının bugün dahi AKEL üzerinden Kıbrıs Türk solunu etkiliyor olmasıdır.

Ne yazık ki Kıbrıs’taki bu “Lokal Milliyetçilik”, giderek Türkiye düşmanlığına dönüşmüş, hızını alamayarak “Türkiye Göçmenlerini” de içine alacak şekilde ırkçı bir dünya görüşü haline gelmiştir.

Sosyal medyayı çok iyi kullanan AKEL kontrolündeki Rumcu Troller de, “Kıbrıslı”, “Türkiyeli” ayrımını körükleyerek Rum politikalarına hizmet etmektedirler. Mesela çeşitli internet sitelerinde yayınlanacak bu yazımızın altına yazılacak bazı yorumlara bakınız. Rumcu trollerden kimleri kast ettiğimizi rahatlıkla anlayacaksınız.

Kısa bir süre önce kurulan ve bazı kesimler tarafından “Ayrımcılıkla” suçlanan YDH’nın en büyük gayesi “Irkçılık” seviyesine ulaşan Lokal Milliyetçilikle ve onun Devlet içine sızmış uzantıları ile savaşmaktır.

Ayrımcılık ve Irkçılıkla savaşmak için kurulan bir hareketin” Ayrımcı” olarak suçlanması, politik bir garabet olduğu kadar muazzam bir algı operasyonudur aynı zamanda.

Bu algı operasyonu tutmayacaktır. Çünkü onları ve onların silahlarını gayet iyi tanıyoruz.