Sevgili bi’gün..
Sevgiliyle meşk veya sevgilisiz bi’şekilde çevreye aval aval bakılan klasik bi’gündür aslında bu’gün. Sevgililer Günü; Mâlum, her yılın 14 Şubat’ında bi’çok ülkede kutlanan özel bi’gündür bildik. Kökeni; Roma Katolik Kilisesi’nin inanışına dayanan bu gün, Valentine adlı bi’papaz adına ilân edilen bi’bayram günü olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple “Aziz Valentin Günü” (İngilizce’de St.Valentine's Day) olarak bilinir. Valentine kelimesi, batı medeniyetlerinde ‘hoşlanılan kişi’ veya ‘sevgili’ anlamlarında da kullanılır. Bu’gün, 1800 yıllarda Amerikan Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak olayın ticari yönü çok fazla önem kazanmış ve tüm dünyada ticaretin canlandığı bi’gün hâline gelmiştir. Özellikle sevgilisi olmayanlar hoşlandıkları kişilere kart gönderir. Alıcı kişi, içinde genellikle “Sevgilim olur musun?” cinsinden yazan bu imzasız kartın kimden geldiğini bulmaya çalışır. İşte, bu muhabbetlerle geçer gider bitap bi’şekilde bi’Sevgililer Günü daha. Gece sonunda da bi’bakarsınız cepte beş kuruş yok! “Olsun, bu da olsun” dersiniz. E yalnızsanız? Yok öyle uyduruk Yalnızlar Rıhtımı’ndaki gibi Yalnızlar veya Abazanlar Günü. Gerçi yakındır artık Singles Days günleri de yakında patlar. Gerçi Çin’de patladı bile. Her yılın 11’inci ayının 11’inde sevgilisi olmayanlar bu’günü kutlar. Neyse, bilen bilir, Bizim gençliğimizde sadece lokma, aşure, yılbaşı, bayramlar ve de seyranlar vardı. Ucundan yakaladık Anneler Günü ve de Babalar Günü’nü. Görsel teknoloji sayesinde bizim toplum da dönüştü artık; Cadılar Bayramı, Paskalya, Christmas gibi bize ters köşe yapan geceleri kutladık hep birlikte. E n’aparsın, eller kutlar da biz de eksik olmayalım vesselam. Ha’bire geleneksel tüketim günleri sayesinde, ha’bire vahşi kapitalizm hortlar ve cepte patlar. Sevgili eşiniz “pahada ağır olmayacak hediyeler de keser” derse sakın inanmayın. Artık kır çiçekleri gibi demode ve de yalandan kutlamalar kalmadı artık. Anneler bile artık babalara bedava gönül(!) vermiyorlar, tıpkı ‘forma aşkı’ yalanı altından “ne kadar ekmek, o kadar köfte” diyen bi endüstriyel sporcu ordusu gibi. Spor asla sadece bi’oyun değildir ya; Şike, şiddet, doping n’den yapılır? E tabii ki para için. Bu düzen profesyonel sporcular için tamam ama ya amatörler için? Bizim sporumuz yarıbuçuk amatör bi’düzeyde ilerlemeye çalışıyor ya, bizde bile foma, morma aşkı hepten bitti. Ya kulüp sevgisi? O aidiyet işlerini de çoktan geçtik. Kulüpler birleşsin mi? E o anda da kulübe üç kuruşluk katkısı olmayan ağır abiler devreye girer ve de o proje de yatar bildik ve de şahit olduk. Pasta küçük ama ligde varolan yeyici kulüp çok! N’apmalı? Bi’defa kulüp katmak insanlık suçudur. E varolan ağır abiler de birleşmeden yana değiller. Neymiş? Kulüp binasındaki perdeleri annesi dikmiş? E n’apmalı? İşte bur’da genel kurul devreye girmeli ve de lig’deki takım sayısı derhal azaltılmalıdır. Bu nokta da Süper Lig ve Birinci Lig kulüplerinde tam bi’fikir birliği şart. İşin içerisine ahbap ve de çavuş, onbaşı işleri girdi mi nanay, herkes aç kalır. Zaten sporda da sürdürülebilir neyimiz kaldı ki? Aksi takdirde sürer durumdaki tükenmişlik devam edecek. Ederinden fazla etmeyen futbolculara ve de teknik adamlara tonlarca para atılacak ama yin de körler ve de sağırlar bir birbirini ağırlayacak. Neyse, siz yine keyfinize bakın; Sevgililer Günü ya, atış serbest, yeter ki esnafımız kazansın! Hade hayırlı traşlar a dostlar...