Piskobulu’nun Putin açılımı
Vladimir Putin; 1952’li; Hâlihazırda Rusya devlet başkanı. Leningrad’ta doğdu. Bir göz odada ailecek yaşamını sürdüren fakir bir ailenin oğluydu. Annesi fabrika işçisi, babasıysa donanmada denizaltı filosunda görevliydi. Önce hukuk, üzerine de ekonomi tahsili yaptı. 1975’ten itibaren Sovyet Gizli Servisi KGB’ye dahil oldu. Buz’adam O dönem yarbay rütbesiyle Doğu Almanya’da casus olarak merkeze bilgi göndermiş. Yıllar geçtikçe genç Putin aklı, cesareti ve girişkenliği sayesinde terfiler alarak KGB’nin yerini alan FSB’nin başkanlık koltuğuna oturmuş. Sicili başarılarla dolu bu genç adamın tek bir kötü huyu varmış; İçip içip hayatındaki kadınlara veya sevgililerine dayak atmakla meşhurmuş. Sicilinde yazan bu durum zaten yıllar sonra seçim dönemi yine deşifre edilmiş ama bizim adam yine yüzde 60-65 arası oy yüzdesiyle üç dönemdir başkan! Neyse, birçok devlet adamının spora ilişkin herhangi bir faaliyete et bullisi şeklinde iştirak durumu yokken, Putin; düzenli olarak yüzüyor, rafting ve kayak yapıyor, badminton ve buz hokeyi oynuyor, bisiklet ve at’a biniyor, taekwando’da kara kuşak ve dünya’da 10’uncu dan mertebesine ulaşmış ve hâlen sağ olan sadece 7 kişiden biri. Vladimir Putin karetede 6’ncı dan, judo’daysa 8’nci dan bizim adam. Sambo’da da usta seviyesinde. Sambo, silahsız savuma mânâsına gelen, aikjustu, aikido, judo ve güreş’in bil’eşiminden türetilmiş bir dövüş sporu. Putin aynı zamanda iyi bir pilot; SU-27 savaş uçağıyla bizzat Çeçenistan’ı vurmuş. TU-160 tipi ağır bombardıman uçağıyla havacılık fuarında gösteri uçuşu yanında, BW-200 tipi tanker uçağıyla geçen yaz orman yangınına müdahale etmiş. Beatles hayranlığı yanında caz dinliyor ve çok iyi piyano çalıyor. Yabancı dil mi? İngilizce ve almanca su’dere. E şiir? Şarap tadında tam bir Ömer Hayyam bağımlısı. Dalgıçlığı da var bizim adamın. Geçen ay su altı arkeolojik bir kazıya katılmış ve yüzyıl’lık bir amfora çıkarmış. Bunun yanında tam bir Harley Davidson tutkunu. İki adet çoban köpeği yanında Buffy adlı bir de kaplan besliyor. İşte, Putin’i özetle soyadını bilmediğim Sergei adındaki Rus emekli bir albay anlattı geçen gece veranda üstü yemekte. E Sergei nerden ner’de mi? Antalya Belek’ten. E bu yazıda Putin ve Antalya ne âlâka? Tekrar başa sarayım; Birceğez ay önceydi. Doğan’ın sevgili başkanı Bayar Piskobulu aradı; “Hade be gardaş. Ayaklan da takımla Antalya’ya gideceyik. Seni de almak isterim” dedi. E zat-ı muhterem 20 yıllık arkadaşımız. Bayar Başkan 95’te süt gibi bir asbaşkan’ken, bendeniz de futbolda süt gibi bir olmayan eğitimin daire başkanıydık. O dönem sonrası MHK’ye başkanlık yaparken, Piskobulu’da artık kıdemli bir aşk/asbaşkandı. İşte o yıllarda aramızdaki dostluk stat telleri üzerinden akrabalığa(!) dönüştü. Nihayetinde de üç dönemdir başkanlık görevini yürütüyor bizim adam. İşte bu merkezde Doğan’ın çok değerli yöneticileriyele dört gün boyunca takıldık. Hem memleketin tükenmiş futbolunu, hem de Doğan’ın o müthiş sevgi ve sinerji dolu yönetim modelini öğrendik. Putin açılımlı Antalya’da her türlü kahrımızı çeken Bayar Başkan’a, Caner ve Afün A.Ş hocalarıma, Emir’ali The Corc’a, Leymosun mix Karadenizli Koray kardeşime, İbo Akay Optik’e, organizasyonu tertipleyen Andaç kardeşime, ekibin neşe kaynağı Kemal Kempes’e, spor yazarı arkadaşlar Şükrüm ve teşkilatı Kamil Kolcu’ya ve de Doğan aşkıyla perfornmans sergileyen tüm futbolcu kardeşlerime bin selam...