Kıbrıs Türk halkı sadece onurlu, özgürce bir yaşam hayali içerisinde olmasına rağmen acı dolu bir tarihe sahip. 1960 Cumhuriyeti kurulduğunda artık huzura kavuşulacağını sananlar öyle bir yanılmışlardı ki daha 3 yıl gibi kısa bir sürede ada Rum vahşetinden kan gölüne döndü. Ardından “dünya” dönüp Rumları ödüllendirdi ve “yasal hükümet” olarak Kıbrıslı Türklerden silah zoruyla arındırılmış Rum hükümetini tanıdı.

          Çadırlarda yaşamdan derme çatma evlere geçene kadar Rum-Yunan ikilisi bu defa 1974’te tüm adayı Yunanistan’a bağladıklarını ilan ettiler ve güya “yasal” olan Rum hükümetini de devirdiler. “Dünya” yine seyretti, hatta Türkiye’nin adaya çıkarma yapıp barışı sağlamasını önlemeye çalıştı. O gün bu gündür de her fırsatta Kıbrıs Türk halkını cezalandırmakla meşgul o “dünya”...

          Şimdi de “çözüm” adı altında “dünya” yine sahnede. Bu defa da ne fedakarlıklar yaparak, canlar vererek kurduğumuz devletimizi elimizden alıp bizi dünya ile kucaklaştıracak o “dünya”. Devletimiz kolay kurulmadı ancak dikkat etmezsek elden gitmesi çok kolay olabilir. İnsanlık dışı uygulanan ambargolar halkımızı yıldırmış durumda. Fiili olarak ambargoları delmek mümkünse de psikolojik olarak ambargolar bir dereceye kadar etkili oldu ve halkımızın bir bölümü “çözüm olsun da nasıl olursa olsun” noktasına geldi. İşte bu da çok tehlikeli bir gelişme çünkü karşımızda çözüme iyi niyetle yaklaşan bir Rum halkı veya “dünya” yok.

          Federal bir çözüm için yıllardır görüşme masasında umutla çalışmaktayız. Tüm isteğimiz egemen ve siyasi eşitlik bazında bir çözüme ulaşabilmek. İki bağımsız devletin yan yana yaşaması bence en iyi çözüm olur çünkü ne biz Rumların işlerine karışırız ne de onlar bizi etki altına alırlar. Ancak gel gör ki Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya ve daha birçok ülke bölünüp ayrı bağımsız devletlerin doğmasını sağlarken “dünya” Kıbrıs’ta birleşin diye tutturmuş. Nedenleri de Rumlar öyle istiyor diye. O kadar!

          O zaman federal bir çözüm için canla başla çalışalım dedik ama şimdi de “dünya” karşımıza dikilmiş, federal yapı adı altında üniter bir devlete bizi yama yapmaya niyetli. Neden mi? Rumlar öyle istiyor da ondan…

          Dünyada birçok federal devlet yapısı örnekleri vardır. Hemen hemen her uygulama diğerinden biraz farklıdır çünkü o ülkenin ve federal yapıyı kuran halkların kendi özelliklerini de dikkate alan bir yapıdadırlar. Ancak hepsinin de bir ortak yanı vardır. O da kurucu devletlerin egemenliklerinin muhafazasıdır. Federal bir devletin kurulabilmesi için en az iki egemen devlete ihtiyaç vardır. Bu egemen kurucu devletler yeni federal yapıyı ortaya çıkarırken egemenliklerinin bir bölümünü geçici olarak federal devlete devrederler. Yani federal devlet aslında bir devletler topluluğu olur. Kurucu devletler ve kurucu halklar da egemen ve siyasi eşitliğe sahip olurlar.

          Peki Kıbrıs Türk halkı federal çözümden ne bekliyor? Egemen eşit iki kurucu devletten hareketle ortaya çıkacak yeni bir Federal Kıbrıs Devleti. Rumlar ise elimizden egemenliğimizi alıp Kıbrıs Cumhuriyetine bizleri yama yapmak istiyorlar, “dünya” da onlara yardımcı olmaktadır. İşte “çözüm” olsun derken esas sorun da buradadır. “Tek egemenlik” diyerek “dünya” ve Rumlar aslında bizden özgürlüğümüzü almaya çalışmaktadırlar. Atatürk “tam bağımsızlık” diyerek Türkiye Cumhuriyetini kurmuştu. Tam bağımsızlık egemenlikle başlar. Hem Atatürkçüyüz demek hem de egemenlikten vazgeçmek müthiş bir çelişkidir. Halkımız bunu iyice düşünmeli.

          Halkımız bu kadar yıldan sonra dünyaca tanınan bir devletin vatandaşı olarak yaşamasın mı? Yaşasın!

          Dünyaca tanınan bir pasaporta sahip olup istediği ülkeye seyahat yapamasın mı? Tabi ki yapsın!

          Futbol takımlarımız UEFA çatısı altında uluslararası maçlar oynamasın mı? Oynasın! Bundan daha doğal ne olabilir ki?

          Üreticimiz malını serbestçe istediği ülkeye ihraç etmesin mi? Etsin!

          Turistler ülkemize direk uçuşlarla rahatça gelmesin mi? Gelsinler!

          Ancak bunlara ulaşabilmek için egemenliğimizden vazgeçmek benliğimizi satmak ve ileride Rum boyunduruğu altına girmek demektir. Eşit egemenliğe dayalı bir federal çözüm yerine tek egemenlik, yani Rum egemenliği altına girmek, hem çektiğimiz onca acıya, verdiğimiz şehitlere saygısızlık hem de çocuklarımızın geleceğini şimdiden ortadan kaldırmakla eşittir.

          Çözüm süreci devam ederken işlevsel bir çözüm istiyorsak egemenliğimize sıkıca sarılıp ona göre müzakereye devam etmemiz gerekir. Yoksa ileride çok ağlarız…