Aralık ayının son günlerinde İstanbul ağırlıklı düzenlenen KCK soruşturmasının hedefinde esas olarak gazeteciler vardı. Gözaltına alınan 49 kişinin çoğu Etkin Haber Ajansı, Dicle Haber Ajansı, Özgür Gündem Gazetesi gibi Kürt medyasının önde gelen kurumlarında çalışıyordu. Onlara ek olarak gazetemiz muhabiri Çağdaş Ulus, Birgün gazetesi muhabiri Zeynep Kuray, AFP (Fransız Haber Ajansı) foto muhabiri Mustafa Özer de gözaltına alınmıştı. Sonuçta sadece 7 kişi serbest bırakılıp diğerleri tutuklandı. Tahliye olanlardan biri de Özer’di.

Çağdaş, haber amaçlı olarak bir-iki kez Kürt medyasından isimlerle temas kurmuş olduğu için mahkeme tarafından acımasız bir şekilde tutuklandı. Buna karşılık defalarca Kandil’e gitmiş olan Özer’in aynı mahkeme tarafından serbest bırakmış olmasının ardındaki mantığı başta anlamadık ama “kaç meslektaşımız serbest kalsa o kadar kârdır” diyerek fazla da sorgulamadık. Ama bir süre sonra öğrendik ki Mustafa Özer sadece bizimle değil başkalarıyla, istihabaratçılarla da meslektaşmış, yani uzun süredir MİT için çalışıyormuş.

“Memleket aşkı” yalanı

Özer, dünyanın çeşitli gazetelerinde yayınlanmış fotoğraflarını gördüğüm, iyi bir foto muhabiri olduğunu düşündüğüm biriydi. Kendisiyle en son olarak deprem gecesi Van’ın Erciş ilçesinde karşılaşmıştım ama samimiyetimiz yoktu. MİT için çalıştığını, Taraf ve Yurt gazetelerinin dünkü yayınlarından önce duymuş, pek şaşırmamış ama üzülmüştüm. Tabii onun için değil, itibarı zaten yerlerde sürünen gazetecilik mesleğimiz içindi üzüntüm. Nitekim dün yayınlanan ifadesinden MİT’le gönüllü olarak ilişkiye geçmiş olduğu anlaşılıyor ki, bunun “memleket aşkı”ndan ziyade iktidar odaklarıyla işbirliği yapıp güçlenmek ve bu sayede diğer meslektaşları karşısında belli bir üstünlük kazanmak hevesinden kaynaklanmış olma ihtimali hayli yüksektir.

Hiçbir istihbarat servisini, herhangi bir kişiyi, hele bir gazeteciyi devşirdiği için suçlayamazsınız, çünkü onların işinin özü budur. Ama gizli servisler tarafından devşirilen bir gazeteciyi, hele devşirilmek için elinden geleni yapmışsa suçlamanın ötesinde, dışlamak şarttır. Çünkü gazeteciliğin özünde hiçbir iktidar odağı, hele gizli servisler tarafından kullanılmamak vardır.

Taraf ve Yurt gazetelerinin yayınlarının ardından sosyal medyada gazeteciler arasındaki ciddi tartışmalara tanık olduk. Kimi meslektaşlarımız bu yayınları, Özer’i hedef gösterdiği gerekçesiyle eleştirdi. Katılmıyorum, çünkü gazeteciliğin ayrıcalıklarını MİT’in hizmetine koşup mesleğine; yerli ya da yabancı fark etmez, gazetecileri fişleyip meslektaşlarına ihanet eden bir kişinin geleceği için kaygılanmamız gerekmez. Bundan sonra ona sahip çıkması gerekenler biz gazeteciler değil, sonradan edinmiş olduğu mesleğin mensuplarıdır.

Tabii olayın bir de siyasi boyutu var. Anlaşılan Özer MİT ile ilişkisi nedeniyle gözaltına alınmış ve yine MİT’in devreye girmesiyle bırakılmış. MİT için paha biçilmez böylesi bir elemanın (isterseniz ajan da diyebilirsiniz) emniyet tarafından deşifre edilmiş olması bu iki kurum arasındaki kavganın sürmekte olduğunun bir kanıtı olarak görülebilir.

Şahsen bu noktada uzun boylu analizler filan yapmak istemiyorum. Bunun yerine bir dileğimi ifade etmeme izin verin: İnşallah bu kavga bitmez de bu vesileyle medyadaki diğer ajanlar da (en azından bir kısmı) deşifre olur.

Yalnız bir noktanın altını çizmemiz gerekiyor: Gazeteciyken şu ya da bu istihbarat birimi tarafından devşirilmiş olanlarla iş bitmiyor. Yine aynı istihbarat birimlerinin başka mesleklerden devşirip medyaya iliştirdiği isimlerin yarattığı tahribat ortada. Umarım enformasyondan ziyade esas olarak dezenformasyonla iştigal eden bu kişiler de söz konusu kavga kapsamında belgeli bir şekilde afişe edilir ve asıl mesleklerine geri gönderilirler.