Avrupa kıtasının borç krizi, ülkedeki siyasetçilerin ve küresel ekonominin aktörlerinin uykularını kaçırmaya devam ederken, Euro Bölgesi liderlerinin özellikle Yunanistan'ın borçlarına ilişkin aldığı karar, eleştirileri ve tepkileri bir miktar öteledi.

KITANIN UYKULARINI KAÇIRAN BORÇ KRİZİNDE SON ALINAN KARARLA SİYASETÇİLER ELEŞTİRİLERİ BİR MİKTAR ÖTELERKEN, MASADAKİ FATURA UYKULARI KAÇIRMAYA DEVAM EDİYOR

AKADEMİSYENLER SORUNUN KAYNAĞINA İLİŞKİN YAPISAL KAYMALARA, SORUNLARA İŞARET EDERKEN, KÜRESEL EKONOMİNİN AKTÖRLERİ VE ÖZELLİKLE İŞ DÜNYASI, SİYASETÇİLERE ELEŞTİRİ DOZUNU ARTIRMAYA DEVAM EDİYOR

Avrupa kıtasının borç krizi, ülkedeki siyasetçilerin ve küresel ekonominin aktörlerinin uykularını kaçırmaya devam ederken, Euro Bölgesi liderlerinin özellikle Yunanistan'ın borçlarına ilişkin aldığı karar, eleştirileri ve tepkileri bir miktar öteledi. Akademisyenler, kıtanın borç sorunun kaynağında, sokakta konuşulduğu gibi siyasi nedenler aramak yerine yapısal kaymalara vurgu yaparken, iş dünyası ise sorunun çözümüne yönelik somut adım atılmayan her günün ardından, siyasetçilere eleştiri tonunu yükseltmeye devam ediyor.

Euro Bölgesi liderlerinin 05.00'e kadar süren toplantının ardından, ilk kez çözüm umudunun artmasına dönük somut adımları atmasıyla, krizin stabil bir seyre girmesi umulsa da, yaşlı kıtanın istihdam kaynağı, demografik yapısı ve özellikle borç yükü, Avrupa'da siyasetçi olmayı istememek için yeterli nedenler olarak varlığını sürdürüyor. Sorunun kaynağının siyasi liderlikte olduğunu konusunda sesini yükselten kanatta yer alan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu da, Avrupa ekonomisinin en büyük sıkıntısının liderlik ve karar verememe sıkıntısı olduğuna vurgu yaptı. AA muhabirinin küresel kriz ve Türkiye'deki cari açığa ilişkin sorularını yanıtlarken, önümüzdeki süreçte Avrupa ekonomisi için ''kaygılandıklarını'' gizlemeyen Hisarcıklıoğlu, Yunanistan'ın yanı sıra Portekiz, İrlanda, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde de büyük bir ekonomik kriz beklendiğini dillendirdi. ''Bu ülkeler birbirinden bağımsız olarak düşünülemez.

Bu ülkelerdeki ekonomik kriz domino taşları gibi arka arkaya gelecek olursa bu ülkelere borç veren Fransız, Alman ve İtalyan bankaları çok zor durumda kalacak ve bu da bütün Avrupa ekonomisini zor durumda bıkabilir'' diyen Hısarcıklıoğlu, Avrupa'nın bu zor sınavı geçmesi halinde yeniden büyümeye geçeceğini söyledi. Türkiye'nin dış ticaretinin yüzde 50'sinin Avrupa pazarına yapıldığını hatırlatan Hisarcıklıoğlu, gerek ithalat gerek ihracat açısından bu ülkelerdeki ekonomik gelişmelerin Türkiye açısından önemini korumaya devam edeceği uyarısını yaptıktan sonra, Türk ekonomisinin bu süreci çok iyi yönettiğini, bunun da Türk bankacılık sektörünün sağlam temeline vurgu yaparak açıkladı.

Hisarcıklıoğlu, cari açık konusunda ise ''Türkiye'nin cari açık konusunda tedbirli olması şart. Bu cari açığı kapatmak için Orta Vadeli Program'ı (OVP) önümüzdeki dönemde global ekonomik kriz ve Avrupa'daki ekonomik krize bağlı olarak Türkiye'nin bir problem yaşamaması için alınacak tedbirler olarak görüyorum. Orta vadeli mali program doğrudur ama esas önemli olan anamal ithalatının Türkiye'de üretime teşvik edecek bir sisteme doğru dönmesidir ki, cari açık probleminden kurtulalım. Bu da çok uzun bir çalışma gerektirir'' görüşünü dile getirdi.

TEMBELLİK Mİ BÜYÜME EKSİKLİĞİ Mİ? Akademisyenler sorunun kaynağı konusunda yapısal sorunları işaret ederken, Galatasaray Üniversitesi İktisadi Araştırmalar Merkezi (GİAM) Direktörü Doç. Dr. Haluk Levent, ''Bugün Yunanistan, Yunan halkının tembelliğinden değil doğrudan doğruya büyüme eksikliğinden dolayı bu hallere düştü'' dedi. Levent, Avrupa'nın içindeki bulunduğu borç krizine ilişkin yorumunda, siyasal birlik olmadan parasal birliğin sağlanamayacağı görüşünde olduğunu dile getirdi. Avrupa'da bir parasal birlikten bahsedilecekse ''Avrupa Birleşik Devletleri'' kurmak gerektiğini anlatan Levent, ülkelerin maliye politikalarının ortak olmasınını önemine işaret etti. ''Eğer bu olmuyorsa parasal birlik olmaz'' diyen Levent, özellikle son dönemde yaşananlardan sonra bunun çok net bir şekilde ortaya çıktığını söyledi.

Levent, ''Bugünkü sorunların temelinde Yunan halkının tembel, Alman halkının çok çalışkan olduğu gibi bir şey yok. Bu tamamen irrasyonel bir şey'' dedi. Alman ekonomisinin verimliliği ile Yunan ekonomisinin verimliğinin başlangıçta denk olmadığını, emek verimliliklerinin de aynı olmadığını anımsatan Levent, Almanya'daki ücretlerin Yunanistan'dakilerin 2-2,5 katı kadar yüksek olduğunu, serbest dolaşımın da etkisiyle Akdeniz ülkelerindeki yetişmiş iş gücünün Almanya'ya gittiğini anlattı. Almanya'nın büyümesinin arkasında Akdenizlilerin katkıları olduğunu görüşünü dile getiren Levent, buna karşılık Akdeniz ülkelerinde de yetişmiş iş gücü eksikliğinin baş gösterdiğini, Yunanistan'ın da ortak paradan dolayı büyüme problemi yaşamaya başladığını söyledi.

Yunanistan'ın büyüme dinamiğini yitirdiğini belirten Levent, şunları kaydetti: ''Yunanistan, Yunan halkının tembelliğinden değil doğrudan doğruya büyüme eksikliğinden dolayı bu hallere düştü. Tüketim ve refah toplumu olma özlemi var. Bu tür talepleri karşılamak için borçlanıldı. Bu suni bir refah düzeyi yükselmesine yol açtı ve problem daha da ağırlaştı. Dolayısıyla sorun esas itibariyle büyüme sorunudur, siyasilerin aldığı transfer kararları... Devlet bir yerde halkın yerine borçlanmış oldu ama o borcunu geri ödeyebilecek bir büyüme ve verimlilik olmadığı için de borç sonunda ödenemez hale geldi ve bugünkü duruma geldi.''

''Euro çöker, bu şekilde devam edemez'' Haluk Levent, AB Liderleri Zirvesi'nde büyüme sorununa ilişkin bir düzenleme görmediğini söyledi. ''Siyasi birlik yolunda kuvvetli irade beyan etmiş olsalardı krizin nedenini anlamışlar derdim'' ifadesini kullanan Levent, Yunanistan'daki problemin İspanya ve İtalya'da da olduğunu anlattı. Yunanistan'ın borcunun yarı yarıya silinmesi bugünü kurtarmak için yapılmış bir şey olduğunu görüşünü dile getiren Levent, ''Büyüme meselesini çözmediğiniz sürece, ama bir yıl, ama üç yıl sonra yine aynı duruma düşeceksiniz'' dedi. Bugün faturanın bankalara kesildiğini, bankaların da büyük ihtimalle dolaylı yollardan kamu kaynaklarından finanse edileceğini anlatan Levent, ''2008-2009 yıllarında ABD'de yapılan iş şimdi Avrupa'da daha tül perde arkasından yapılıyor. Yunanistan açıklamış; zararı sosyalleştiriyoruz. Kar ederseniz para sizin, zarar edersiniz toplumun.

Bu ahlaksızlıktır, kabul edilebilir bir şey değil'' diye konuştu. Yunanistan ekonomisinin borcu ortadayken maliyeti nereden karşılayacağı sorusunun cevaplanmadığını hatırlatan Levent, şunları kaydetti: ''Büyüme problemi devam ediyor. Büyümeyi tekrar artıracak, yoluna koyacak bir plan yok. Dün açıklanan kararların uzun vadeli hiçbir etkisinin olacağını sanmıyorum. Piyasalar şimdi biraz pembe gözlüklerle bakmak istiyorlar, alkışlarla bunu karşıladılar.'' Haluk Levent, Euronun geleceğine ilişkin olarak ise, ''Euro çöker, bu şekilde devam edemez'' yorumunu yaptı. Euronun kurtulması için iki yol olabileceğini anlatan Levent, ekonomileri büyüme sürecine sokabilecek bir operasyon ya da ikinci bir Euro yapılabileceğini söyledi. Sorun yaşayan ülkelerin büyüme olmadan tüketim yaptıklarını, o yüzden bu hale geldiklerini belirten Levent, ''Euronun gelir yaratması diye birşey söz konusu değil. Ülke ekonomisinin gelir yaratması gerekiyor. Problem çok basit ama çözümü bulmak son derece zor. Bana en akıllıca gelen çözüm ikinci bir Euro'' diye konuştu.

''Kriz siyasetten demek yanlış''- Ekonomist Prof. Dr. Taner Berksoy, hem Avrupa'da hem Amerika'da krize karşı önlem geliştirip, uygulamada siyasetin ciddi sorunlarının ortaya çıktığına işaret ederek, şu görüşleri dile getirdi: ''Dil olarak, hareket olarak, hareket kabiliyeti olarak sorunlar Avrupa'da çok net görülüyor. Siyasetten kaynaklanan bir dizi sorun ortaya çıktı. Ama 'kriz bundan kaynaklanmıştır' derseniz, ben ona katılmam. 'Kriz, eğer düzgün yönetilseydi daha yumuşak olabilirdi' derseniz, tamam, olur. Ama 'kriz bundan çıktı' olmaz. Krizin çıkışında iki ağırlık merkezi, neden konuşuluyor.

Bir tanesi tamamen finans alanıyla ilgili... Toksik varlıklar, türev piyasalar, yüksek kaldıraç ve saire... Tamamen finans alanına sıkışmış bir dizi problem var. Sorumsuzluklar, piyasaların görmeyişi var. İkincisi ise tamamen reel... Dünyada çok ciddi bir yapısal dengesizlik var. Yani Amerika'da tasarruflar çok düşük, müthiş bir tüketim talebi var. Buna karşın öteki eksende, Çin'de tam tersi hemen hemen hiç iç talep yok. Neredeyse yüzde 50'ye yaklaşan bir tasarruf oranı var. Bu, ciddi bir dengesizlik yaratıyor. Amerika açık veriyor, öteki taraf fazla veriyor. Bundan kaynaklanan problem var. Ben daha çok ikinci neden üzerinde duruyorum. İkinci tarafta düzeltmenin yapıldığını da söyleyemeyiz. Çünkü sistemde düzeltme yapmayan bir aktör var.

Çin... Bu nedenle 'kriz tam anlamıyla çözüldü' demek mümkün değil. Finans tarafından bakarsanız da tam anlamıyla çözüldüğünü söylemek mümkün değil. Politikacıların kendi çıkar kaygıları, kısa dönemli çıkarları var.'' Dünyada küresel dengesizlik sorunu düzelmediği sürece sistemde hep kriz sorununun olacağına dikkati çeken Prof. Dr. Berksoy, ''Kısmen düzeldi, ama tamamen değil. Amerikan açıkları biraz azaldı, Çin'in fazlaları tıraşlandı, ama hala dengesizlik var. Dengesizlik niye düzelmiyor? Batı tarafında siyasi irade problemi var. Doğu tarafında ise siyasi irade var, ama siyasi irade bu sorunu düzeltecek şekilde davranmıyor. Mesela Çin, kendi kurunun değişmesine izin vermiyor. Düzeltmenin yumuşak piyasalar aracılığıyla olmasını engelliyor. Onun da kendine göre sıkıntıları var'' şeklinde konuştu.