DARBE Mİ, TİYATRO MU?

Türkiye’de ki15 Temmuz gecesini hep birlikte yaşadık.

Benim gibi yurt dışında olanlar, gelişmeleri daha çok sosyal medyadan takip etme imkânı buldu.

Sosyal medyada yorumlar, iki ana gruba ayrılmıştı.

Birinci guruba göre; Bu darbe bir oyun, AK partinin ve Erdoğan'ın bir senaryosudur. Böyle darbe mi olur? Erdoğan, Başkanlık yolunda son engelleri aşmak için bu senaryoyu yazdı, oynadı ve oynattı. Olan garibanlara oldu.

İkinci guruba göre; Ordunun içinde ki paralel yapı, dış güçlerin de desteklemesi ile bir kalkışma yaptı. Ama başta Erdoğan olmak üzere demokrasiye sahip çıkan siyasi parti, sivil toplum örgütleri, kurumsal olarak TSK ve en önemlisi de halk, tankların önüne yatarak bu darbeyi önledi.

Darbeyi bir tiyatroya benzetenlere (ki ben de başlangıçta böyle düşünüyordum) göre;

a) Darbenin saati yanlıştı. Darbeler sabaha karşı yapılır, herkes uyurken belli şahıslar evlerinden alınır, televizyonlara el konulur, sokağa çıkma yasağı ilan edilirdi. Burada neredeyse gündüz vakti darbe yapılmaya çalışılmıştı.

b) Darbe, ancak kurumsal yapılırsa başarıya ulaşabilirdi. Birkaç uçak ve helikopter ve birkaç bin kişilik askerle darbe mi olurdu? Nitekim yakın tarihte de Talat Aydemir’in yaptığı benzer bir darbe girişim fiyasko ile sonuçlanmıştı.

C) Darbe yapılırken başta televizyonlar olmak üzere bütün iletişim kanalları kontrol altına alınırdı. Burada Türksat bile kontrol altına alınamamıştı.

D)Darbeler iktidarı ele geçirmek için yapılırdı. Burada Cumhurbaşkanı, Başbakan dahil hiçbir Hükümet yetkilisine dokunulmamıştı.

İşte bu ve buna benzer sorular, olayın bir senaryo olduğunu düşündürüyordu ilk başta insana.

Ne var ki olaylar yatışınca ve bilgi akışı hızlanıp meseleyi sakin kafa ile düşününce, bu darbe girişiminin basit bir tiyatro olmadığı anlaşıldı.

Anlatmama müsaade buyurun…

Cumartesi sabahından itibaren bazı Generallerin birer birer tutuklandığını gördüğümde, aklıma bir kaç ay önce Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan’ın, eski askeri savcı Ahmet Zeki Üçok ile yaptığı bir röportaj aklıma geldi.

Kendisi de paralel kumpasa kurban giden Üçok, o röportajda; Devletin birçok biriminde paralel yapı ile mücadele edilirken, askerin içindeki paralelcilerle mücadele edilmediğini, bunların her an bir darbe yapabileceklerini, gerekirse bu isimleri yetkililere verebileceğini söylemişti.

Gerçektende artık paralel bir kumpas olduğu anlaşılan Ergenekon, Balyoz, Ayışığı ve Askeri Casusluk olaylarında silah arkadaşlarına tuzak kuran ve onların hayatını karartan askerlerle ilgili herhangi bir işlem yapılmamıştı şimdiye kadar.

Hükümet bu yıl yapılacak Yüksek Askeri Şura’da, Ordu içindeki paralel uzantılara da dokunmaya karar vermişti.

Gazeteci Ahmet Şık'ın da yazdığına göre; emekli edilecek olan askerlerin isimleri Genel Kurmay’a da bildirilmiş, bu da kısa sürede duyulmuştu. Bu askerler ya kaderlerine boyun eğecek veya darbe yaparak ülkeyi ele geçirmeye çalışacaklardı.

İkinci yolu denediler.

Darbe bundan öncekiler gibi sabaha karşı yapılacaktı. Ama karargâhlardaki hareketlilik dikkatleri çekmekte gecikmedi. Hazırlıkları öğrenen 1. Ordu Komutanı Org.Ümit Dündar’ın bu darbe girişiminde kilit rol oynadığını anlıyoruz.

Bilgilere göre; Orgeneral Dündar’ın erken saatlerde Cumhurbaşkanını arayıp onu uyardığını, onu Ankara’ya değil İstanbul’a gelmesi için ikna ettiğini, darbenin deşifre edildiğini öğrenen darbecilerin bir kısmının geri adım attığını, bir kısmının ise kamikaze harekâtına devam ettiğini ve operasyona erken saatlerde başlamak zorunda kaldıkları böylece tiyatro benzeri olayların gerçekleştiği anlaşılıyor.. .

Nitekim Sayın Cumhurbaşkanının kaldığı otele sabaha karşı gitmeyi planlayan birliğin, Cumhurbaşkanının olayı öğrenip oteli terk etmesinden sonra Marmaris’e intikal edebildiğini,

zaten o saate kadar darbe girişimini öğrenen Özel Harekâtçıların çoktan otelde gerekli tedbirleri aldıklarını da öğrenmiş olduk.

Darbe yaklaşık 10 saat erkene alınınca ne Cumhurbaşkanını, ne diğer sivilleri tutuklayabildi darbeciler. En önemlisi de Gölbaşındaki Türksat’ı da ele geçiremediler. Böylece bütün televizyonlar yayınlarına devam ettiler. Cumhurbaşkanı ve diğer yetkililer, bu kanallardan halka ulaşarak insanları sokağa çıkmaya çağırdılar.

Böylece son derece acemice yapıldığını zannettiğimiz bu darbe girişimi, hepimizin kafasında yukarıdaki soruların oluşmasına ve bu girişimin tiyatro olarak yorumlanmasına neden oldu.

Geçelim;

Hükümetin ve Sayın Cumhurbaşkanının, bu olayı özellikle yargı ve ordudaki paralelcileri temizlemek için kullanacağı belli oldu.

Nitekim bu satırları yazdığımız anda 140 Yargıtay, 48 Danıştay, 2745 Hakim ve Savcının açığa, 2 Anayasa Mahkemesi Üyesinin ise gözaltına alındığı öğrenildi. Benzer bir operasyonun TSK’da da başlatıldığını, aralarında Ordu Komutanlarının da olduğu 2839 muvazzaf askerin göz atına alındığını öğrenmiş olduk…

Sizi bilmem ama ben bir daha erken yorum yapmamaya çalışacağım. Açığa düşmek çok kötü oluyor çünkü…