Bilgisayarla 1960'ta, internetle 1993'te tanışan Türkiye'nin bilişim kültürü, üretici olmaktan çok sosyalleşmeye yatkın.

Karayolları Genel Müdürlüğü Amerika'dan elektronik beyin almış. Bu beyin bilmem kaç memurun, bilmem kaç ayda yaptığını, birkaç dakikada yapıyormuş? Yalnız insanın içine bir şüphe düşüyor; biz Allah'ın verdiği beyni kullanamazken Amerika'nın verdiğini nasıl kullanacağız bakalım."

Bembeyaz bir kar örtüsüyle çevrili Polatlı-Sivrihisar karayolunda ilerlerken, Çetin Altan'ın Milliyet gazetesinde yaklaşık 50 yıl önce "Tereddüt" başlığı altında yazdığı bu satırlar düşüyor aklıma. Altan'ın, -bugün görece sakin bir görüntü çizen- yolun bana hatırlattığı yorumunu yaptığı 5 Şubat 1961 tarihinde, Türkiye ilk bilgisayarına, o zamanki popüler ismiyle "elektronik beyin"e kavuşalı sadece birkaç ay olmuştu. Ünlü yazarın, teknolojinin toplumsal ve ekonomik hayatı dönüştüreceği vurgusunu yapacağı günlere daha zaman vardı.

Altan gibi pek çok insanın tereddütle yaklaştığı "elektronik beyin" 1960 yılı Eylül ayının son günü ülkemize gelmiş ve Karayolları Umum Müdürlüğü'ne kurulmuştu. IBM 650 Model I adını taşıyan bu sistem o tarihlerde sadece Türkiye'nin değil, Balkanlar ve Ortadoğu'nun da ilk bilgisayarı olma özelliğini taşıyordu ve karayollarımızdaki çalışmaların modernize edilmesi amacıyla getirilmişti.

Arkasındaki kol ve fikir emeğine saygı duruşunda bulunurcasına sabit hızda ilerlediğim, 63 km uzunluğundaki Polatlı-Sivrihisar yolu, Türkiye Cumhuriyeti'nin bilgisayar destekli ilk modernizasyon uygulamasıydı. Bugün karayolunda seyredenlerin, yolun 50 yıl önceki gizli mimarının, bir zamanlar ancak 3 ayda yapılabilen bir yol hesabını 1 saate indiren IBM 650 bilgisayarı olduğunu bilmeleri pek mümkün değil! Polatlı-Sivrihisar yolu, bugün "bilgisayarcı" ya da "bilişimci" olarak adlandırdığımız meslek erbabının, Türkiye'deki ilk alaylı üyelerinin, güzergâh tespiti ve yarma/dolma hesaplarını yaptığı ilk karayolu. Onlar bu yol için dönemin fen işleri ekipleri, greyderci, kazma/kürekçi işçilerle birlikte çalışmış, zaman zaman da aynı çadırda beraber yatmışlardı.

Buna karşın elektronik beynin Türkiye'ye gelmesi ve çalıştırılması hiç de kolay olmamıştı. Günümüz bilgisayarlarıyla karşılaştırıldığında komik gelebilir ama, belleğinde sadece 2 bin sözcük saklayabiliyordu. Buna rağmen pahalı bir sistemdi. Neyse ki finansmanı Türkiye'nin o dönem üyesi olduğu CENTO (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) Paktı'ndan yapılan 200 bin dolarlık bağışla sağlanmıştı.

Ancak ortada çok daha temel bir sorun vardı. 1960'ta Türkiye'de IBM 650'nin dilinden anlayan ne bir bilgisayar mühendisi ne de bir bilgisayar programcısı bulunuyordu. Çetin Altan'ın tereddütü biraz da bu gerçeklerden güç alıyordu. Dolayısıyla bilgisayarın daha adının bile olmadığı dönemlerde bilişim sektörü Türkiye'de "kendi göbeğini kendi kesecekti." 1954 yılında Karayolları'na giren ve zamanla Elektronik Hesap Makineleri Müdürlüğü Sistem Etüd Şefi olan Güngör Günalçın 1960 yılında ne üniversitelerde ne de başka kurumlarda bu teknolojinin olduğunu söylüyor:

"Bütün eğitimini, elemanların yetiştirilmesini, terminolojisini, her şeyini bu sektör, bilgisayarı kullanan şirketi ve pazarlayan şirketi ile kendi başına gerçekleştirdi. Türkiye'nin bilgi teknolojileri politika ve stratejilerini oluşturdu. Bilişim sektörü Türkiye'de kendi göbeğini kendi kesmek durumunda kalan bir sektör oldu."

Bu öncü role soyunan kişi, Karayolları bünyesindeki Delikli Kart Makineleri Şefliği'ni bir bilgi işlem merkezine dönüştürmekle görevli mühendis Orhan Kanpulat'tı. Kanpulat, öncelikle Türkiye'nin ilk bilgi işlemci ekibini oluşturdu. Bu öncü ekip fizikçi, matematikçi ve inşaatçılardan oluşuyordu. Kanpulat'la birlikte, Cahit Başaran, Güngör Günalçın, Çetin Saatçioğlu, Kaya Kılan, Mehmet Şengül, Tuncay Tanboğa, Bilge Onur gibi adlardan oluşan bu ekibin öncelikle IBM 650'nin eğitimini alması gerekiyordu. Bu amaçla ABD Karayolları İdaresi'nden gelen Paul Yeager, ekibe sistem ve programlama dersleri verdi ve organizasyonun şekillendirilmesine destek oldu. İkinci eğitimleri veren kişiyse, o tarihte IBM Türk Umum Müdürü olarak görev yapan, Orhan Pamuk'un babası Gündüz Pamuk'tu. IBM 650 bilgisayarını, firması adına Karayolları'na teslim eden Pamuk, kurumun bilgi işlem personeline, bilgisayar sistemini tanıtma ve programlamayla ilgili bir buçuk ay süren bir kurs vermişti.
IBM 650, Karayolları'nda 1978 yılına kadar, 18 yıl boyunca hizmet verdi.

 

Kaynak : National Geographic Türkiye