Kıbrıs konusunda 48 saat

Son 48 saate bir bakarsak Kıbrıs konusunun da Rum ve Yunanlılar tarafından nasıl dinamitlendiğini görürüz:

Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis, “Kıbrıs Rum tarafı doğalgazı Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıslı Türklerle görüşmeyi şart koşacak fikirleri kabul edemez. Kıbrıs, Yunanistan’ın Ege’de yaptığı hatayı yapmamalı” dedi.

Kahire'de açıklamalarda bulunan Rum lider Nicos Anastasiadis Türkiye'nin barış görüşmeleriyle ilgili olarak 'provakatif eylemlerde' bulunduğunu söyledi. Anastasiadis, "Türkiye'nin tutumu sadece barış görüşmelerini etkilemiyor. Aynı zamanda Doğu Akdeniz'in güvenliğini de tehdit ediyor" diye konuştu.

CTP-BG Milletvekili Ferdi Sabit Soyer’in, Berlin’in Birleşmesinin 25. Yıldönümü kapsamında düzenlenen konferansa katılımı, Rumlar tarafından engellendi.

Yunan Başbakanı Samaras, Kıbrıslı Türklere için “AB bünyesine Kıbrıs’ın tümünü dahil etti. Böylece, Kıbrıslı Türkler de Kıbrıs (Rum yönetimi) ve Yunanistan’ın katkısı sayesinde AB vatandaşlığı özelliğini kazandılar. Kıbrıs Türk yönetimi bunu gereğince takdir etmedi” dedi.

Samaras devamla: “Ne zaman Kıbrıs’a gelsem Helenizm için kutsal bir yerde secde ettiğimi hissediyorum. Devletler arasına sınır koyabilirler. Yüreklere, fikirlere, değerlere sınır koyamazlar. 1974’ün yaraları hâlâ kanıyor” diye konuştu.

Güneyde yayınlanan Kathimerini ngazetesi çöyle yazdı: “İsrail’le de Üçlü İttifaka Doğru... Kahire’den Sonra Lefkoşa’nın Atina ve Tel Aviv’le İşbirliği Açıklanacak” başlığıyla manşete çektiği haberinde, Rum ve Yunan hükümetlerinin İsrail ile yapacağı anlaşmanın İsrail’in Mısır’la dörtlü (Güney Kıbrıs, Yunanistan, Mısır, İsrail) ittifaka katılımının ön sözünü de teşkil edecek”. Yani Türkiye ve Kıbrıslı Türkleri dışlama siyasetine devam. Çözüm anlayışı Anastasiades ve Samaras’a gore herhalde böyledir…

Rum-Yunan ikilisinin sadece hidrokarbon konusunda adayı kesin çözümsüzlüğe doğru sürüklediğini mi sandınız? Attıkları adımlarla 1974’ten beri barışın olduğu adamızı da sıcak çatışmanın eşiğine getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Önce geçtiğimiz hafta Yunan askerleri Kıbrıs’ta askeri tatbikat yaptılar. Hani her fırsatta Türk askeri varlığının tek sorun olduğunu vurgulayanlar Yunan askeri birlikleri ve tankları ile gerginliğin kol ghezdiği bir dönemde gözümüzün içine soka soka tatbikat yaptılar. Hem de Kıbrıs’ta bulunmayan (!) Yunan askerlerinin yine burada olmayan Yunan tankları ile!

Rum ve Yunanlı hiç bu kadarla durur mu? Yine Rum basınına göre GKRY, Yunanistan, İsrail işbirliğinin ana ayaklarından birini oluşturacak bir savunma anlaşması kapının eşiğinde. Rumların donanması ve hava kuvveti olmadığından, Yunanistan’ın da uzak oluşundan dolayı İsrailliler Rumların savunması konusunda Doğu Akdeniz’de ilk söz sahibi olmayı bekliyormuş. Güvenlik konusu Anastasiadis’in İsrail Başbakanı Netanyahu ile Aralık başında Tel Aviv’de yapacağı görüşmede masaya yatırılacak.

Gelelim BMGS’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’nin saptamalarına: Yine Kathimerini2nin haberine gore Eide “doğal gaz meselesi çözülmezse gerilim tırmanacak, daha çok savaş gemisi göreceksiniz ve bu durumda kimse ne olacağını asla bilemez. Sahte niyet olduğuna inanmıyorum ancak sonunda Kıbrıs’a yatırım yapmak isteyenleri korkutuyorsunuz” dedi.

Eide Rumların “2. istila” yaygarası konusunda da şöyle konuştu: “Kıbrıs’ın belirli ekonomik faaliyetler için egemenlik hakları var ancak savaş gemileri de dahil herkes MEB içerisinden geçebilir. Orada on savaş gemisi bile bulunabilir. Başka bir ülkenin MEB’ine platform götürüp sondaj yapamazsınız, bu doğru. Ancak istila söz konusu değildir. Bir ülkeyi veya kara sularını istila edebilirsiniz. MEB kara sularının parçası değil. Her haber bülteninde bir üçüncü dünya savaşı gibi gösterilirse, bir üçüncü dünya savaşı çıksa ne yapacaksınız? Dünyaya bir bakın. Bugün birçok yerde cinayetler oluyor, kan dökülüyor. Burada kimse ölmüyor. “

Anlayacağınız Rumların herhangi bir çözüme hazır olmak bir yana tamamen çözüm karşıtı oldukları gelişen olaylarla kesinleşti. Sanırım Eide de bunu yavaş yavaş görmeye başlıyor. Önemli olan bu gelişmeler devam ederken bizim kendi ülkemizi de daha iyi günlere götürmemizdir.

Bugün 10 Kasım. Türk halkına özgürlüğü, demokrasiyi, özgüveni, herşeyini veren O yüce insanın, Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının yıldönümü. O’nu özlemle anarken sizlerle O’nun bir söylemini de paylaşmak istiyorum:

Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası MİLLİ EGEMENLİKTİR.