Var olmanın teminatı; Garantiler

HALK İRADESİ GARANTİLERDEN YANA

GARANTİLER HER YÜZ KİŞİDEN 83 KİŞİNİN İRADESİ

Fransa’dan 250 milyon euro’luk silah alımı yapan Kıbrıs Rum Yönetiminden gelen son açıklama uluslar arası hukuk ve diplomasinin nasıl komedyaya döndüğünün tipik örneklerinden biri.

Dış Rumlar Konseyinin toplantısında Rum lider Nikos Anastasiadis’in yaptığı açıklamaları en basit ifadesi ile Kıbrıslı Türkler ve dünya ile dalga geçmekten başka bir şey değil.

Dış Rumlar Konseyinin müzakerelerin yeniden başlaması çağrısı ardından Rum liderin açıklamaları müzakere masasını sabote etme ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin yarım asırdan fazladır sürdürdüğü “çözümsüzlük çözümdür” siyasetinin Kıbrıslı Rumların Kıbrıs sorununa dair hala daha ana politikalarına ait bir parametre olduğunun da bir göstergesi.

Rum liderin garantörlük vurgusunun ise Kıbrıs Türk kamuoyu tarafından ideolojik saplantılar ile değil ancak objektif bir pencereden analiz edilmesi Kıbrıs sorununa dair siyasetin doğru zemine oturması bakımından son derece önemli.

Nikos Anastasiadis’in “ana muradımız, modası geçmiş garantilerden ve işgal askerlerinden kurtulmuş, üçüncü ülkelerin askerî varlık göstermediği bağımsız ve egemen bir devlet kuracak bir çözümdür” açıklaması bir kenara not edilmeli.

Rum liderin garantilere, çözüm modeline, müzakerelerin yeniden başlamasına atıfta bulunarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon araştırmalarına karşı AB’ye yaptırım çağrısında bulunmasının Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşmesinin ardından gerçekleşmiş olmasını da Kıbrıs Türk siyaseti özellikle de “batılı” olmak ile “batıcı” olma arasındaki farkı kavramaktan uzak Kıbrıs Türk solunun değerlendirmesi gerekli.

Ve özellikle Kıbrıs Türk solunun, Rum liderin açıklamalarını modası geçmiş soğuk savaş mirası ideolojik saplantılarından ve önyargılarından kurtularak değerlendirme becerisi ve olgunluğu gösterebilmesi ise sürdürülebilir adil yeni anlaşma için stratejik bir derinliğe sahip.

Ülke sağının ve özellikle de sol partilerin, Kıbrıs Türk toplumunun yeni bir ortaklıkta kırmızı çizgilerinin başında gelen “garantiler”e yüklediği anlamı halk iradesi üzerinden değerlendirebilme becerisi ise politikaları ile Kıbrıs sorununa dair çözüm önerilerinde toplumun gerisine düşmemeyi de beraberinde getirecektir.

Kritik Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dair yapılan halk oylaması ve anketlerin en önemli sonucu ise hangi adayın ne kadar oy alacağına dair öngörülerden ziyade Kıbrıs Türk toplumunun nasıl bir anlaşma istediği ve garantilere verdiği önemin bir kez daha bilimsel olarak ortaya konulmasından başka bir şey değil.

Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan her 100 kişiden 83’ünün anavatan Türkiye’nin garantörlüğünün devam etmesi ve ankete katılanların büyük bir çoğunluğunun Maraş’ın açılması gerektiği yönünde görüş bildirmesi, Kıbrıslı Türklerin Ankara’nın Doğu Akdeniz ve bölge politikalarını desteklediğini göstermesi yanında dünyaya ve güney komşumuz Kıbrıslı Rumlara da önemli mesajlar vermekte.

Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik tartışmaya açık olmayan kırmızı çizgilerinden en önemlisinin ise garanti sistemi olduğunu kritik Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bir kez daha ortaya çıkması ise adayların tümüne de doğrudan bir mesaj niteliğinde.

Ve böylesi bir halk iradesi ve toplumsal eğilimi okuyamayan veya yok sayarak okumak istemeyen hiçbir politika ile siyasi aktörün ise seçimlerde başarı gösterme ihtimalinin olması ise imkansız denecek bir noktada.

Ve böylesi bir eğilimi, Kıbrıslı Türklerin tarihlerine sahip çıkarak geleceklerini anavatan Türkiye ile birlikte görmelerinden dolayı değil de sadece ve sadece Rum tarafının düşmanca tutumundan dolayı olduğunu düşünerek politika üretenler ise toplumun gerisinde kalmaya mahkum olduklarını görmek ve kabul etmek zorundalar.

Hangi açıdan veya ideolojik perspektiften bakılırsa bakılsın, hangi parametreler üzerinden tartışılır tartışılsın, anavatan Türkiye’nin garantisinin devamı, Kıbrıslı Türklerin en önemli kırmızı çizgisi olmaya devam etmesi sosyolojik bir realite ve toplumsal bir zorunluluk.

Çünkü Kıbrıslı Türkler biliyor ki, gidecek ne başka bir memlekete ne de vatan yapılacak başka bir Kıbrıs var.