Mısır ve Batı’nın politikası: Bize ne, birbirlerini yesinler!..
Bir süreden beri Mısır’da vahşet yaşanıyor. Mısır halkı birbirine kırdırılıyor, silah tüccarları ve Batı da seyrediyor. Tabii ki öldürülenlerin yüzde 95’i Müslümanlar…
Bu vahşet karşısında BM, AB, NATO veya sözü geçen güçlü ülkeler bir şey yapabilir mi?.. Ne gezer!..
Bazıları istedikten sonra yapabilir de, öldürülen İngiliz, ya da Amerikalı değil ki!..
Rus’u boşver; katledilenler Kanadalı, Avustralyalı, Fransız, Alman, veya İtalyan olsaydı… BM ile birlikte dünya ayağa kalkmaz mıydı?..
Nitekim Mısır’da darbe karşıtlarına yönelik en sert tepki, İngiliz milletvekili Dougles Carswell’den geldi. İngiliz milletvekili, Mısır’da darbe karşıtlarına yönelik düzenlenen katliama sessiz kalan Batı dünyasını sert bir dille eleştirdi.
İngiliz “The Telegraph’ gazetesinde ‘İlkelerimiz nereye gitti’ başlıklı bir makale yazan Carswell, Arap dünyasının kültürel başkent olarak tanımladığı Kahire’den gelen haberleri yalnızca Mısır için değil, Ortadoğu ve Batılı siyasetçiler için de bir felaket olarak niteledi.
Carswell, “Bizler, buradan Mısır’daki olaylara yön veremeyiz. Ama en azından doğru tepkiyi verdiğimizden emin olarak süreci bir dereceye kadar etkileyebiliriz. Şimdiye kadar Washington, Londra ve Brüksel’deki siyasetçiler hatalı davrandılar” dedi.
İngiliz vekil ayrıca Batılı hükümetlerin Mursi’nin devrilmesi ile ilgili kaçamak açıklamalar yaptıklarını, ABD’nin darbe sözcüğünü bile kullanmaktan kaçındığını vurguladı. Diğer pek çok ülke de üzüntülerini dile getirmekle yetindi.
Mısır’da darbeciler dilediğini yapsın, masum insanlar öldürülsün, gelişmiş ülkeler de üzüntülerini beyan etmekle yetinsin veya kınasın!..
İşte böyle bir dünyada yaşıyoruz. ‘Yapanın yanına kâr kalır’ politikası izleniyor. Daha doğrusu olaylar karşısında “Varsın birbirlerini yesinler, bize ne?” deniliyor ve Ortadoğu haritasında yerlerini daha da sağlama almaya bakıyorlar.
Bazen İsrail politikasına gıpta etmemek elde değil. İsrail devleti, bu durumları bildiğinden, BM’nin ne kadar pasif olduğunun bilinciyle her zaman önce kendine güvenir. Herhangi bir saldırıya misliyle karşılık verir, misillemede bulunur, kimsesi de gıkını çıkaramaz!
Kıbrıs Rum kesimi de bu gibi konularda oldukça uzmandır ve çok kurnaz bir politika izlemektedir. İsrail ile çok sıkı bir işbirliği yapmakla birlikte Mısır’ı, Suriye, Lübnan ve öteki ülkeleri de idare etmekte, ‘idare-i maslahat’ politikasını sürdürmektedir.
Mısır’daki kanlı olaylara yine en sert tepkiyi Türkiye gösterdi diyebiliriz. Bu konuda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ve Başbakanlığın açıklaması, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in sağduyu çağrısı, AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Mısır’da yaşananları ‘açık bir vahşet’ olarak tanımlaması yerinde bir davranış…
Türkiye’nin bölgede hatırı sayılır bir güç olduğunu kabul etmeyen yoktur. Doğru politikalar güdülmesi halinde sözü geçmekte, olayları istediği şekilde yönlendirebilmektedir.
Hal böyle iken, keşke diyoruz, Çin’de ‘Doğu Türkistan’ olarak da bilinen Sincan Özerk Bölgesi’nde soydaşlarımıza karşı yapılan ağır baskılar ve idamlarla da ilgilenilebilse…
Geçen gün aynı bölgede yine idamlar gerçekleştirilmiş ve her zaman olduğu gibi, son çıkan bazı olayların faturası da soydaşlarımıza kesilmiştir.
Bölgede planlı bir şekilde Türkleri sindirme politikası devam etmektedir. Bildiğimiz kadarıyla Ankara-Pekin ilişkileri iyi durumdadır. Birçok alanda işbirliği yapılmakta ve bu işbirliği günden güne de gelişme kaydetmektedir. Ankara’nın bu konularda Pekin nezdinde girişimleri olup olmadığını bilemiyoruz. Ancak olayları dünya kamuoyuna yansıtmak bakımından da Türkiye’ye önemli görevler düşmektedir. Bu aynı zamanda bir insanlık görevidir de!..
Sonuçta; yakın coğrafyamızda cereyan eden olaylar, Kıbrıs Türkleri olarak bizleri çok gerilere götürmektedir.
Kıbrıs Türk halkı 21 Aralık 1963’te benzeri saldırılara maruz kaldığında, sesini bir tek çıkaran gene Türkiye değil miydi?.. Tam 11 yıl süren kanlı olaylar karşısında BM ve tüm dünya seyirci olmaktan başka ne yaptı?..
1964’ün başlarında Ayvasıl katliamında, Türkler teker teker toplu mezardan çıkarılırken BM Barış Gücü yetkililerini notlar alırken görmüştüm. Hâlâ ‘not alma’ görevini sürdürüyorlar.
KKTC olarak bu ve bunun gibi tarihi gerçekleri unutamayız. Türkiye’nin dışında hiçbiri de kılını kıpırdatmazken, şimdilerde toplumun birlik ve beraberliğini bozabilmek uğruna bazı yerli işbirlikçileriyle birlikte nice oyunlar içinde olduklarını bilmeyen mi var?..
‘İyi gün dostu’ türü politika izleyenlerin de yeni hükümet döneminde mercek altına alınması gerektiği inancındayız.