Garantiler pazarlık konusu edilmemeli

Garantiler pazarlık konusu edilmemeli

21 Haziran 2017

YENİÇAĞ GAZETESİ

50 yıldır süren müzakerelerde Rum-Yunan ikilisinin hedefi Türkiye'nin Kıbrıs ile ilişkisini kesmek, Kıbrıs Türklerini azınlık statüsüne indirerek yok etmek ve Enosis'i ilan etmektir. Bu siyaset istikrarlı ve kararlı bir şekilde uygulanmaktadır. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın göreve gelmesinin ertesinde başlayan ve iki yıldır süren görüşmelerde umutlar doruğa çıkmasına rağmen anlaşma olamamamıştır. Ne Lefkoşa'da, ne New York'ta, ne 1. ve 2. Mont Pelerin görüşmelerinde ve ne de 1. Cenevre Konferansı ve sonrasında birçok konuda anlaşma sağlanması mümkün olamamıştır. Şimdi taraflar, İsviçre'nin Crans Montana kasabasında 28 Haziran'da biraraya gelecekler.Anlaşma olması mümkün müdür? Rum'un katı tutumu devam ederse mümkün değildir. Rum-Yunan, Crans Montana'ya adadan Türk askerini çıkarmaya ve toprak almaya gelecektir. Garanti ve İttifak anlaşmasını tamamen değiştirmeye veya sulandırmaya çalışacaktır.

***

1. Cenevre Konferansı ve 2. Mont Pelerin görüşmelerinde Türk tarafının toprak konusundaki ödünlerini Rum tarafı yeterli bulmamıştır. Akıncı ve ekibi "maksimalist"olarak niteledikleri bu açgözlülüğe/utanmazlığa karşı yerinde bir davranışla tepki koymuş ne ki bu kararlı duruşun arkasını getirememiş, müzakereleri kesmesi gerekirken tekrar masaya dönmüştür. Rum Meclisi'nin aldığı 1950 Enosis Plebisiti'nin okullarda kutlanması kararı sonrasında müzakere sürecinde yaşanan kesinti, Rum tarafının kandırmaca bir operasyonu ile yeniden başlamıştır. Anastasiadis'in 2. Cenevre için ortaya koyduğu önkoşullar 4 Haziran'da BM Genel Sekreteri Buterres'in daveti ile gidilen New York'ta ortadan kalkmamasına rağmen görüşmelere devam kararı bana göre doğru olmamıştır. Ne yazık ki son iki yıldır illa da anlaşma olsun diye Rum tarafının ve özellikle de Anastasiadis'in uzlaşmaz tutumuna ve kaprislerine boyun eğilmiştir.

Şu anda ilgili ilgisiz birçok güç merkezinin Crans Montana'da Türkiye'yi köşeye sıkıştırıp ödün almaya zorlayacak çalışmalar içerisinde olduğunu, yanlış hesaplar yaptıklarını gözlemlemekteyim.

***

Emperyalist güç odakları, çözümü Türkiye'nin şu ya da bu şekilde asker çekerek, garantörlükten vazgeçerek, toprak vererek ödün vermesine bağlamaktadır ki bu oldukça yanlıştır ve Kıbrıs Türkleri için tehlikeli bir durumdur. Adada iki eşit halktan biri olan, siyasi eşitliği ve hakları 1960 Anlaşmaları ile teminat altına alınan Kıbrıs Türkünün yıllardır Rum-Yunan ikilisi tarafından gaspedilmiş haklarının iadesi konusundan bahseden yoktur. 1950'lerden başlayarak defalarca göç etmek zorunda kalan, hunharca öldürülen, katliama maruz bırakılan Kıbrıs Türklerini tazmin etme konusu kimsenin gündeminde değildir. Uluslararası sömürü odakları sadece Rum tarafının hakları üzerine kafa yormakta ve sorunun ana kaynağını Rumların mağduriyetinin giderilmesi olarak görmektedir. Bütün bunlara ek olarak Rum tarafını adanın tek egemen gücü olarak gören çürümüş zihniyetin olası bir çözüm önündeki en büyük engel olduğunu da vurgulamam yerinde olacaktır.

Bakınız Rum tarafı, basına da yansıdığı üzere, Cenevre'ye temelde 3 hedefle gitmektedir: Garantiler, Güvenlikve Toprakkonularında Türkiye'den taviz alınması Rum'un olmazsa olmazıdır.

***

Tekrarlamaktan vazgeçmeyeceğim; Türkiye'nin garantörlüğünün şu veya bu şekilde kaldırılması, sulandırılması Kıbrıs Türkünün sonudur. 1960'ta adada konuşlandırılan Türk Alayı'nın varlığına rağmen, BM'nin Uluslararası Barış Gücü'ne rağmen Rum terörü önlenememiştir. Yüzlerce kardeşimiz Rum çeteciler tarafından diri diri toplu mezarlara gömülürken, binlerce vatandaşımız defalarca evlerini, barklarını terk etmek zorunda kalırken sınırlı sayıdaki Türk Alayı ve BM Güçleri bu vahşeti önlemeye yetmemiştir. Kıbrıs Türkünün aynı zulmü, aynı vahşeti yaşamaması için mevcut askeri sayının korunması, garantörlüğün noktasına dahi dokunulmadan devamı şarttır.1974 öncesi adada olanları dikkate alan aklı başında herkes Türkiye'nin etkin ve fiili varlığının ne kadar gerekli olduğunu anlamakta zorluk çekmeyecektir. 1974 sonrasında adada mevcut olan barış sadece ve sadece Türk askeri varlığının bir neticesidir. Kaldı ki, Rum tarafının kaldırmak istediği Türkiye'nin garantörlük hakkı sadece askeri bir konu değildir. Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliği, alınacak kararlardaki etkin rolü, Türk-Yunan dengesi ve birçok düzenleme değiştirilmek istenen garantörlük hakkı ile yakından bağlantılıdır. Türkiye'nin garantörlüğünü kaldırdığınız veya sulandırdığınız noktada adada çatışma kaçınılmazdır.