Dün, Dünya Basın Özgürlüğü Günüydü !



“Basın özgürlüğü kavramı” aslında insan hakları evrensel beyannamesiyle bağlantılıdır. Bu beyannamede geçen bir haktır. Basının özgürce işini yapma, haberin peşinde koşma, onu akıl-vicdan süzgecinden ve objektif değerlendirmelerden geçirdikten sonra okuyuclarıyla paylaşması, özgürlüğün, özgürlük kavramının ta kendisidir. Özgür basın herşeyden önce “demokratik rejimini işleyişi” açısından gereklidir. Halk adına o da takip ve edentleme görevini bir noktada yapar. Durum böyle olunca da zaman zaman siyaset-basın çatışması kaçınılmaz olur.

Basın özgürlüğü denince aklıma hep haksızlığa karşı çıkış ve özgür habercilik gelir. İnsanların siyasi görüşleri vardır ama o gürüşlerinden olabildiğince sıyrılarak özgür bir gazetecilik yapıyorsa bir gazeteci o zaman “ben özgür, gerçek bir gazeteciyim” diyebilir. Bunun da ölçütü basın-yayın organlarında yazar kadrosundan, haber türüne, manşete çıkarılan konu ve kişilerin renkli bir yelpaze ve çeşitlilik göstermesidir. Aksi takdirde “butik gazetecilik, slogan gazeteciliği, fikir kulubü broşürcülüğü” işlemi yapıyorsunuz demektir.

Basın özgürlüğü konusunda bugün dünya ve bölgemizde karşılaşılan en büyük sorunu “medya patronlarının” türemiş olması şeklinde görürüm. Bu da ister istemez basın, yazma, yorumlama özgürlüğünüzü kısıtlar. Sadece bu değil tabii ki...Gazeteci cinayetleri, hapislikler, maddi sıkıntılar vb..

Her şeye rağmen dün yine güzel bir gündü, “Dünya Basın Özgürlüğü” günüydü. Bir dahaki sene, yine bir 3 mayısta inşallah basınla ilgili dile getirilen temennilerin hepsi gerçekleşmiş olsun. Matbaa gürültüsü, kağıt, mürekkep kokusu, haber koşturması....... Bütün bunları içinize çekmişseniz, gazetecilik iliklerinize işlemiş demektir ve o meslek uğrunda her eziyete razısınızdır. Belki basının ve gazetecinin gücü de buradan, bu aşk, irade ve tutkudan ileri geliyordu. Yanılmıyorsam Napolyon Bonapart demişti: “Üç gazete, beni yüz sancaktan daha çok korkutur”...

Dünya Basın Özgürlüğü Günü tekrar kutlu olsun..