“1 Temmuz 2012 doğal takvimin sonudur” dedik; Ban’a “end game” açıklamasını yaptırdık. Akıncı, “Bu bizim kuşağın son denemesiydi, başaramadık” dedi, ama hala Rum’a yalvarıyor

“1 Temmuz 2012 doğal takvimin sonudur” dedik; Ban’a “end game” açıklamasını yaptırdık. Akıncı, “Bu bizim kuşağın son denemesiydi, başaramadık” dedi, ama hala Rum’a yalvarıyor

Bilmem anımsayan var mı?
Türkiye ve KKTC, Rum yönetiminin, Kıbrıs sorunu çözülmeden tüm Kıbrıs adına AB dönem başkanlığını üstlenmesine sert bir tepki göstermiş ve gerek bunu önlemek, gerekse bu durumu çözüm için bir fırsata dönüştürmek için iyi planlanmış atak bir strateji belirlemişti.
Buna göre 1 Temmuz 2012, KKTC ve TC Dışişleri Bakanlığı tarafından “DOĞAL TAKVİMİN SONU” ilan edilmişti..
Ya 1 Temmuz 2012’ye kadar hızlandırılmış görüşmelerle çözüm olacak ve AB dönem başkanlığını YENİ ORTAKLIK DEVLETİ üstlenecek, ya da çözüm olmadan Rum tarafının AB dönem başkanı yapılması halinde, B PLANI uygulanacaktı..
O dönem Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı olan Gül ve Başbakan olan Erdoğan dış temaslarında, 1 Temmuz’un görüşmelere DOĞAL BİR TAKVİM olduğunu, bu tarihe kadar çözüm olmaması halinde, görüşmelere son verileceğini, KKTC’nin tanınmasının isteneceğini vurguladılar..
Aynı günlerde TC Dışişleri kaynaklı Türk basın haberlerinde ise, B PLANI açıklandı. Buna göre, gerekirse KKTC adı, “KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ” olarak değiştirilip tanınmayı önleyen BM kararlarının etrafından dolaşılacağı, 2013’deki Rum seçimlerinden sonra görüşmeler yeniden başlayacaksa, ambargoların kaldırılmasının ve iki devletli zeminin kabulünün önşart olarak talep edileceği, bu arada Maraş’ın da, Türk yönetiminde iskana açılacağı ileri sürüldü…

BAN’A DA SÖYLETİLDİ

Dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün girişimleriyle, BM Genel Sekreteri Ban da, 2. Greentree Zirvesi’nden sonra yaptığı açıklamada, “ 1 Temmuz’un doğal bir takvim olduğunu, bu tarihte oyunun biteceğini ( END GAME ifadesini kullandı) ve ne yapılacağını görüşmek için çok taraflı konferans toplanacağını” vurguladı…
Ne ki, Rum tarafı, Türkiye’nin her zaman “BLÖF yaptığı” değerlendirmesiyle tınmadı bile. Görüşmeleri tıkadı, çok taraflı konferansa karşı çıktı, 1 Temmuz’da, tüm Kıbrıs adına AB dönem başkanı oldu…
Bu noktada yeniden büyük bir ZAAF gösterilerek ilan edilen hiçbir önlem alınmadı. B PLANI hayata geçirilmedi. Ve inandırıcılığımız bir kez daha sarsıldı…
BM Genel Sekreteri de doğal olarak, oyunu bitirmedi; “END GAME” ilan etmedi, “yeterli ilerleme ve Rum tarafının onayı yok” diyerek çok taraflı konferansı çağırmadı…
Türk tarafı sözlerinin arkasında durmayınca, Bann da taahhüdünün arkasında durmadı ve görüşmelerin 1 Temmuz’dan sonra da devam etmesi için Türk tarafına baskı yapmaya başladı…
2013 seçimlerini kazanması güçlü bir olasılık olan Anastasiadis de “kazanırsam Hristofyas’ın verdiği tavizleri geri alacağım, kabul ettiği hususları reddedeceğim” dediği için, liderler düzeyinde görüşme ısrarından vaz geçti ama, lider temsilcileri düzeyinde ve düşük hızda da olsa görüşmelerin sürmesini istedi…
Türk tarafı ise buna karşı çıkarak ancak güven yaratıcı önlemleri görüşebileceğini, bu amaçla teknik komite toplantılarını kabul edebileceğini ortaya koydu ve teknik komiteler görüşmeye başladı…

B PLANI UYGULANMALIYDI

Oysa, Türk tarafının yapması gereken, BM Genel Sekreteri’nin ifadesiyle “END GAME” ilan ederek OYUNU BİTİRMEK ve o günlerde sözü edilen “B PLANI”nı uygulamaya koymaktı..
Örneğin Maraş KKTC yönetiminde açılmalıydı…
Örneğin, 1 Temmuz’dan sonra artık eski zeminin ortadan kalktığı ve ambargolar kaldırılmadan, iki devletli zemin-iki devletli çözüm hedefi kabul edilmeden görüşmelerin yeniden başlamayacağı ilan edilmeliydi…
Örneğin, KKTC’nin tanınması için büyük bir kampanya başlatılmalıydı…
Hiçbiri yapılmadı ve “B PLANI” söylemlerinin, “Akdeniz’de hakkımız olan bölgelerde sondaja ve 2. tur ihaleye izin verilmeyeceği” şeklindeki açıklamalar gibi bir BLÖF olduğu izlenimi doğdu.
Nitekim Anastasiadis seçildikten sonra bu durumu iyi değerlendirerek, önce masaya oturmadı, sonra da, Eroğlu-Hristofyas görüşmelerinin kaldığı yerden devamına karşı çıktı, Hristofyas’ın kabullerini reddettiğini açıkladı…
Baktı ki, tepkiler sadece lafta ve Tür tarafı sadece BLÖF yapıyor, bu kez görüşmelere oturmak için ÖNŞARTLAR ileri sürmeye başladı…Rum milli tezlerinin masaya oturmadan kabulünü dayattı, bunları içeren bir ortak açıklama yapılmasını istedi…
Türk tarafı bu anda “ya Eroğlu’nun verdiği taahhüdü sen de ver, görüşmelerin kaldığı yerden başlayacağını kabul et, masaya gel, ya da bizim de önşartımız var, ambargolar kaldırılmadan ve iki eşit-egemen kurucu devlet zemini, EŞİTLİK TEMELİNDE YENİ ORTAKLIK DEVLETİ kurulacağı ve garantörlük kabul edilmeden biz de masaya gelmeyiz ve B PLANI’mızı uygularız” diyeceğine, Rum tarafının önşartlarını görüşmeyi kabul etti…
Bu durumd “ESNEYİN” baskıları gelmeye başladı, biz de habire esnedik de esnedik…Hala esniyoruz…
Sonra 2015’de Akıncı geldi…
O ise bırakın esnemeyi, eğile büküle, taviz vere vere eski Türkçe sekize dönerek, süreci Crans Montana’ya taşıdı..Federasyon arayışı orda da duvara toslayıp çökünce “bu bizim kuşağın son denemesiydi, biz başaramadık, gelecek kuşaklara başarılar dilerim, bundan sonra AB içinde iki devlet çözümü olmalı” dedi. 
Sonra bundan da caydı, tükürdüğünü yuttu, başa dönerek “ille de federasyon” diye yeniden yalvarmaya başladı.

BÖYLE GİDEMEZ

Bu durum böyle devam edemez…
Akıncı, cüce Rum devletine yalvar yakar olmakla, onların peşinden sürüklenmekle bir yere varılamayacağını artık anlamalıdır….
Federasyon arayışı çöktüğüne göre, yapılması gereken, müzakere edilmiş ayrılık önererek, anlaşmalı kadife ayrılığı ve iki devletli çözümü masaya koymaktır.
Rum bunu kabul etmezse “END GAME” diyerek, Maraş’ı KKTC yönetiminde açmak ve KKTC’nin bir gurup ülke tarafından toplu olarak tanınmasını sağlamak için kolları sıvamaktır…