Savaş ve Barış 

Dünya Barış Günü tüm ülkelerde 1 Eylül tarihinde kutlanıyor olsa da, dünya çocuklarının bağışladığı bozuk paraların eritilmesiyle yapılan ve Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde bulunan “Barış Çanı” 21 Eylül tarihinde ses vererek, insanoğlunu barışa davet ediyor.

Sadece 19 ülkede bulunan “Barış Çanı” bu yıl bir kez daha “barış için” çalarken, bu 19 ülke arasında Türkiye’nin de bulunması, Türk Milleti’nin her zaman barıştan yana bir halk olduğunu ortaya koyması açısından önem kazanıyor.

Yaşamın önündeki en önemli engellerden biri olan silahlı mücadele araçları günümüzde o kadar gelişmiştir ki, bir kaç saniye içerisinde milyonlarca insanın yaşamını etkileyecek, hatta insanlığın sonunu getirecek boyutlara ulaşmıştır.

Güç sahibi ülkeler, birbirleriyle savaşmamak konusunda gizli anlaşmalar yaparken, günümüzde “ilkel” silahlarla sürdürülen çatışma bölgelerinde, çağdışı ve vahşete varan gelişmeler yaşanmakta, bunun sıkıntısını korunmaya en muhtaç kesim olan çocuklar ve kadınlar yaşamaktadır.

Günümüzde sadece “sıcak savaş” olarak nitelenen “silahlı savaşlar” değil, “Soğuk Savaş” ve “Özel Savaş”lar da sıklıkla uygulanmaktadır.

Bütün bu gerçekler ortadayken, savaşın şekli her ne olursa olsun, zarar görenlerin değişmediği bu dünya düzeninin kontrol edilemez bir hale geldiği de bir gerçektir.

Dünyadaki tüm canlıların verdiği yaşam mücadelesinin sistematik yapısıyla uyuşmayan savaşlar, dünya barışının tesis edilmesinin karşısında en büyük engel olmaya devam etmektedir.

Bütün bu kısa değerlendirmenin ardından içinde yaşadığımız coğrafyaya baktığımızda, Kıbrıs’ta barışın kaçınılmaz olduğunu görmek ve bunun adilane biçimde değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmek zorundayız.

Adil ve kalıcı çözüm için yürütülen görüşmeler ve bu konuda yapılan çalışmaları desteklemekle birlikte, “barış uğruna sahip olduğumuz haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi” her fırsatta dile getirmek ve bu kararlılığı her türlü platformda ortaya koymak durumundayız.

Unutulmamalıdır ki, “Barış, iki tarafın da haklarını koruyan, adil, kabul edilebilir ve yaşayabilir” olmak zorundadır.

Anlaşma, her iki tarafın gönül rahatlığıyla kabul edebileceği, geleceği kucaklayan ve sağlam temeller üzerine kurulabilecek bir yapıda olmalıdır.

Kıbrıs Türkü, Anavatan Türkiye ile birlikte verdiği mücadele sonucu elde ettiği özgürlüğünü, geçici menfaatler uğruna terketmeye değil, Kıbrıs’ta yüzyıllardır süren varlığını devam ettirmek kararlığıyla yoluna devam etmelidir.

Şerefli, adil, kalıcı ve kabul edilebilir bir barış, herkesin dileğidir.