Bir Daha Kimsenin Kanını Koklamayın! 

Bir insanın ölümü onunla aynı odada bulunan kaç kişinin hayatını tümden değiştirebilir dersiniz? Hem de sadece 36 dakika gibi kısacık bir sürede.. 

Gloria Ramirez 19 Şubat 1994 gecesi, bir acil servis odasında öldüğünde birçok insanın da yaşam yazgısını değiştirdi. 

Ölümü ise halen net bir şekilde açıklanamamış, gizli bir fenomen olarak tarihin arka odasında yerini almış vaziyette.

36 dakika..

36 dakika..

Rahim ağzı kanseri olan Gloria Ramirez 19 şubat 1994 yılında şiddetli ağrı nedeniyle acil servise kaldırıldı. Kalbi düzensiz atıyor, zor soluyordu. Kocası aceleyle ilk yardımı aradı. Ambulans evden saat sekize on kala ayrıldı. Sağlık görevlileri kadını hemen monitöre bağladı, oksijen verdi, serum taktı. Saat 20.14 civarlarında durumdan önceden haberdar olan birkaç hemşire koşturarak geldi ve Bayan Ramirez’i acil servisin bölmelerinden birine yerleştirdi. Okuyacaklarınız, bundan sonraki -gizemi halen çözülememiş olan- 36 dakikanın akıl almaz öyküsüdür.

Kan, amonyak kokuyordu..

Kan, amonyak kokuyordu..

Travma Odası I’ deki yatağında yatırılan Ramirez’in bilinci yarı açıktı ve sıklıkla odanın çok soğuk olduğunu ve üşüdüğünü söylüyordu. Hemşire, gerekli testlerin yapılması ve tedaviye başlamak için Ramirez’in kolundan kan aldı. Daha önce bu tip hastalarla defalarca ilgilenen ve kanın kokusunu oldukça iyi bilen hemşire, aldığı kanda bir gariplik olduğu çok geçmeden fark edecekti. . 

Kanın içinde bulunduğu enjektöre bir başka hemşireye gösterdiğinde ise aslında kendisinin de çok iyi bildiği cevabı aldı. Kan, amonyak kokuyordu ve içerisinde sarımtırak kristaller yüzüyordu..

Vücuttan yeşilimsi bir yağ tabakası akıyordu..

Vücuttan yeşilimsi bir yağ tabakası akıyordu..

Acil servis kandaki kokunun ve kristallerin şokunu yaşarken Bayan Ramirez’in durumu daha da kötüleşmeye başladı. Bu esnada kandaki amonyak kokusunun ilk farkına varan hemşire kötü hissettiğini, gözünün yaşardığını söyledi. Ve ardından yere yığıldı.. 

Bu arada belki de tıp tarihine geçebilecek başka bir durum görüldü. Bayan Ramirez’in vücudundan yeşilimsi, ne olduğu tam belli olmayan bir yağ tabakası akmaya başladı. 

Bu kargaşa esnasında her beş dakikada bir odadaki hemşire ya da doktorlardan birisi daha rahatsızlanıyor ve kendisini zar zor dışarı atabiliyordu. Bu yaşananlardan sonra acil servise gelen Başhekim durumu anlamıştı. Bayan Ramirez ölmüştü ve vücudundan –asla anlaşılamayacak olan- akan sıvı zehirliydi, herkesi zehirliyordu.

Olaylar gerçekten akıl almazdı, açıklanamazdı..

Olaylar gerçekten akıl almazdı, açıklanamazdı..

Bu olayın yaşandığı hastaneyi ziyaret eden Sevil Atasoy olaydan şöyle bahsediyor: ‘’Ben, Riverside Hastanesi’ndeki olayı, 1996 baharında Riverside Kriminal Laboratuvarı’nı ziyaret ettiğimde öğrendim. Savcılık, trafik polislerinin alkol kontrollerinde rüşvet almasını engellemek amacıyla ilginç bir sistem geliştirmişti. Sürücü alkolometreye üflediğinde, sonuç otomatik olarak hem laboratuvara, hem de savcılığa fakslanıyordu. O sıralar Los Angeles’ta yaşıyordum. Uygulamayı yerinde görmek üzere 100 kilometre kadar doğudaki Riverside’a gelmiştim. Ve olaylar gerçekten akıl almazdı, açıklanamazdı..’’

Cesette hiçbir bulguya rastlanmıyor.

Cesette hiçbir bulguya rastlanmıyor.

Biz şimdi bu olayın aydınlatılması için yapılan çalışmalar için o geceye dönelim. 19 Şubat gecesi saat 21.30 gibi savcı hastaneye geldiğinde, hastalarla personelin başka sağlık kuruluşlarına nakledildiğini, giysilerinin ayrı ayrı delil torbalarına konduğunu, servisin güvenlik çemberine alındığını öğrendi. İtfaiye teşkilatından bir birim havadan aldığı örneklere uyguladığı testlerde hiçbir bulguya –amonyak, hidrojen siyanür- rastlamadı. 

Birkaç saat sonra Bayan Ramirez’in cansız bedeni, iç içe geçmiş iki torbada hava geçirmez bir tabutun içindeydi. Ölüm nedeni olarak ise kalp ritminin bozulmasına bağlandı. 

Peki, Bayan Ramirez ile aynı odada bulunan ve sırayla rahatsızlanan o kadar personele ne olmuştu?

Bayan Ramirez, CIA’in yaptığı bir deneyin kurbanı mı?

Bayan Ramirez, CIA’in yaptığı bir deneyin kurbanı mı?

Yapılan uzun tetkikler sonucu herhangi bir yemek yahut başka bir şeyden bir zehirlenme olmadığı, kitlesel bazda histeri krizi olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine Bayan Ramirez’in ailesi o gece acil odasında bulunan herkesten şikayetçi oldu. Olayın üzerinden birkaç ay sonra ise odadaki doktorlardan birisinin bir hafta yoğun bakımda yattığı, bedeninde oluşan hasarlar yüzünden sandalyeye bağlandığı ve meslek hayatının bittiği ortaya çıktı. 

Yapılan tetkikler sonucu hiçbir kesin yargıya varılmaması tabi ki en çok komplo teorisyenlerinin işine yaradı. Belli bir kesim hastanede gizli bir metamfetamin laboratuvarı olduğunu ve buradan yayılan gazlar nedeniyle bu olayların olduğu söylerken bir diğer kesim ise Bayan Ramirez’in CIA tarafından yürütülen bir operasyon sonucunda bu hale geldiğini ortaya attı.

Kimsenin kanını koklamayın.

Fakat tüm bu yaşananlara rağmen olayın üstü kapatılamadı. 1952 yılına gelindiğinde alınan kan örneklerini inceleyen bir kimyacı, kanda normalin çok üstünde sülfat buldu. Bu bulgular üzerine, Bayan Ramirez’in kanser ağrılarını dindirmek amacı ile sporcular tarafından kullanılan bir krem kullanmış olabileceğini ve kandaki koku ile vücuttan akan yağın bu kremden kaynaklı olabileceğini açıkladılar. Acil servisin çok soğuk olması nedeniyle bu krem içerisindeki maddenin kristalize hale gelmiş olabileceğini ileri sürdüler. 

Eğer bu kimyacı ve ekibinin analizleri doğruysa, koşullar elverdiğinde insan vücudu savaş silahı üreten bir kimya fabrikasına dönüşebilir. Doğru değilse, hastanede yaşanmış olanlar halen büyük bir muallak olarak beklemekte. 

Bütün bunlar bir yana, siz siz olun, kimsenin kanını koklamayın!