Dostluk; Unutulmayacak kadar güzel ve sadece ender insanlar yaşanacak kadar özeldir.


Ligimiz de bir asrı geçen dostluk, rekabet ve yarışma var. Üç büyük kulübümüz,
Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş bir asırdır bu rekabeti dostluk ve yarışma içinde
Sürdürüyor ve sürdüreceklerde. Ezeli rekabette zaman sert ve istenmeyen olaylar olmuş yaşanmıştır ve YAŞANACAKTA.
Hiç kimse bu ezeli beraberliği ve dostluğu bozmayacak, biraz gerilere gidelim.
Bakın tarihçiler. Otoriterler bu dostluğu rekabet nasıl anlatıyorlar.
Fenerbahçe - Galatasaray beraberliği çok eski yıllara dayanır. 1911'de Galatasaray, ilk Avrupa turnesine çıkarken, Fenerbahçe'den Galip ve Bekir ile takviye lüzumunu hissediyordu. 1921'deki 2. Avrupa gezisinde ise, Fenerbahçe'den şu oyuncuları alıyordu: Nedim Kaleci, Cafer Çağatay, Galip Kulaksızoğlu, Zeki Rıza Sporel, Bekir Refet.
Bu dostluk ve beraberlik, 1934 yılına kadar devam etti. İki kulüp, getirdikleri yabancı takımlarla birer defa karşılaştıktan sonra, 3. maça Fenerbahçe - Galatasaray karması halinde çıkarlardı. Giydikleri forma ise, ortası sarı, bir yanı lacivert, diğer yanı kırmızı olmak üzere 3 renkten oluşuyordu.
Slavia, 1927 yılında İstanbul'a 2.kez geldi. İlk maçında Fenerbahçe'ye Bekir'in attığı kafa golü ile 1-0 yenildi. İkinci karşılaşmada Slavia'nın karşısına Fenerbahçe - Galatasaray karması çıktı. Alaattin Baydar bu maçı bir anısına şöyle anlatır:
"Çekoslavakya'nın ünlü Slavia takımının İstanbul'a ikinci gelişiydi. Zamanın Slavia'sı, bugünün Real Madrid'i gibi bir şeydi. İlk maçta Fenerbahçe, Slavia'yı 1-0 yenmişti. İkinci maçta Slavia'nın karşısına Fenerbahçe - Galatasaray karması çıktık. Forvette bir Galatasaraylı, dört Fenerbahçeli vardı: Leblebi Mehmet, ben, Zeki, Bekir, Bedri. Oyunun ikinci yarısında rakip haf hattından kaptığım topla önce sol haf Ploder'i, sonra da üzerime gelen sol bek Nietel'i çalımlayarak topu kaleci Chane'nin sağından kaleye yolladım. Kale ağları zayıf veya delik olmalı ki, top ağlardan dışarı kale arkasındaki duvara vurdu. Chane koştu, topu aldı ve aut atışına hazırlanırken, hakem santrayı gösteriyordu. O anda sanki yer yerinden oynuyordu. Seyircilerin büyük tezahüratını hâlâ duyar gibiyim."
Karma takım maçları, bir taraftan Fenerbahçe - Galatasaray dostluğunu pekiştirirken, diğer taraftan da Türk futbolunun gelişmesini sağlıyordu.
Karma takımlarda daha çok Fenerbahçe - Galatasaray ile eşleşirdi. Nedense Beşiktaş bir kenara itilir, gelenek haline gelen bu birleşme sürdürülürdü. Bu maçlara seyirci büyük ilgi gösterirdi. 7 - 8 bin kişiden elde edilen gelirle hem misafir takımın masrafları karşılanır, hem de taraflar memnun edilirdi.
Bu birleşme, bu yakınlık, maalesef 1934 Şubat'ında oynanan ve üzücü olaylar yüzünden yarıda kalan kavgalı maç ile son buldu.
Kavgalı maç
23 Şubat 1934... Günlerden cuma... Taksim Stadı'nda yapılan ve "kavgalı maç" olarak spor tarihine geçen Fenerbahçe - Galatasaray karşılaşmasında beklenmeyen olaylar patlak verdi. Maç yağışlı bir havada ve çamurlu sahada oynandı. Taraflar oyuna çok iddialı başladı. Gerçekten iki taraf arasındaki ezeli rekabet gereği de buydu. Seyirci tribünleri tıklım tıklım doldurmuş, heyecan son haddini bulmuştu.
Hakem Nuri Bosut'un yönetiminde takımlar sahada şu kadrolarıyla yer aldılar:
Fenerbahçe: Hüsamettin Böke - Yaşar Alp - Fazıl Arzık - M.Reşat Nayır - Esat Kaner - Cevat Seyit - Süleyman Tekil - Muzaffer Çizer - Zeki Sporel - Fikret Arıcan - Lebip Elmas.
Galatasaray: Avni Kurgan - Lütfü Aksoy - Tevfik - Kadri Dağ - Nihat Bekdik - İbrahim Tusder - Necdet Cici - Muslih Peykoğlu - Rasih Minkari - Fazıl Özkaptan - Danyal Vuran.
Takımların normalin çok üstünde olan kazanma çabaları, oyunun daha başında, çok sert gidişine neden oldu. İlk dakikalarda baş gösteren sert hareketleri önleyebilmek, hakem için çok güç hale geldi.
Karşılıklı fauller oyunu sık sık duraklatırken, hakemin ihtarları da etkisiz olmaya başladı. Ve bundan sonra da olan oldu. Sahadaki itiş kakış, tribünlere sıçramada gecikmedi. Yer yer olaylar baş gösterdi. Sahanın hali ise bambaşkaydı. Oyuncular birbirine girdi, saha bir anda harp meydanına döndü. Bu durumda hakemin yapacağı tek şey maçı tatil etmekti. O da onu yaptı. Dost kulübün, kurulduklarından bu yana sürdürdükleri centilmenlik havası burada noktalanıyordu. Hâlbuki bu iki takım, bundan önce yaptıkları maçlarda ne kadar dostane çizgiler çizerler, kardeşlik görüntüleri sergilerlerdi. Rekabet yine vardı, mücadele yine vardı, ama dövüşme yoktu. Nasıl olabilirdi ki, Fenerbahçe, Taksim Stadı'ndaki maçlarda, Galatasaray Kulübü'nde soyunur; Galatasaray, Kadıköy'e geçtiği vakit Fenerbahçe tarafından misafir edilirdi.
Kulüplerin beraberliği bu maçla noktalanırken, spor toplumunun merakı, futbol heyetinin vereceği karardaydı. Ve Mıntıka Futbol Heyeti, maçtan sonra hemen toplanacak ve kararını verecekti. Ne var ki, verilen kararla yaşın yanında kuru da yanacak ve karakuşi bir hükümle masum futbolcular da cezaya çarptırılacaktı.
Ertesi gün gazetelerde şu duyuru yayımlandı
"Cuma günü Taksim Stadı'nda yapılan Galatasaray - Fenerbahçe maçındaki dövüşme hadisesine vaziyet eden Mıntıka Futbol Heyeti, gece geç vakte kadar meseleyi tetkik etmiş ve 17 futbolcunun cezalandırılmalarına karar vermiştir.
Olayda en ziyade kabahatli görünen Fenerbahçe kalecisi Hüsamettin'e müebbet boykot, Fenerbahçe'den Fikret, Galatasaray'dan Tevfik Beylere 6'şar ay boykot, hadiseye iştirak ettikleri heyetçe tespit olunan, Fenerli Yaşar, Cevat, Esat, Reşat, Süleyman, Muzaffer ve Lebip Beylerle... Galatasaray'dan, Avni, Nihat, Kadri, Lütfü, Necdet ve Fazıl Beylere ikişer ay boykot cezası verilmiştir."
Görüldüğü üzere, iki takımın da büyük kısmı cezaya çarptırılmıştır. Ancak, itiraf etmek gerekir ki, olayla ilgilenen heyet, teşhisinde öylesine yanılmıştır ki, olayla hiç ilgilenmeyen oyunculara da ceza verilmiştir. Böylece gelişigüzel verilen karar, Fenerbahçe'yi, 9, Galatasaray'ı 8 oyuncusundan yoksun etmiştir. Bu suretle avantajlı duruma geçen Beşiktaş şampiyon olmuştur.
İşte bu rekabet, bu dostluk bir asır sürdü, daha çok asırlar sürecek.