Geçenlerde renkli simamız Çetin Sadeli ile selamlaştık.

‘’Hep birlikte yiyeceğiz’’ sloganının efsanesi.

Şimdilerde Demokrat Parti ile birlikte.

Bakalım hep birlikte yeme konusuna hala sıcak mı göreceğiz.

Şaka bir yana kendisine başarılar dileriz.

Konumuz ‘’yemek’’.

Devleti yemek.

Halkın hakkını yemek.

Çocuklarımızın geleceğini yemek.

‘’Yemezsen olmaz’’ ritüelini gerçekleştirmek.

Yemek…

Adeta siyasi ibadet!

Geçen sene aktif konumda üst düzey bir bürokratla sohbet ediyorduk.

Doktor olmam nedeniyle, fırsatını bulmuşken kendimce pandemi süreci ile ilgili tespitlerimi, eleştirilerimi sıralıyordum. Hevesle çözümlerin neler olabileceğini anlatıyordum.

Kendisi birtakım notlar da aldı.

Ayrılırken gülümseyerek: ‘’Doktorum, biliyor musun, bu ülkede insanlar ikiye ayrılır.’’ dedi.

‘’Nasıl?’’ diye sorduğumda.

‘’Yiyenler ve yemek için sırada bekleyenler.’’ deyiverdi.

Şaşkınlığımız gizleyemedim.

Ardından da: ‘’Bir de senin gibi birşeyler yapmak için çabalayanlar vardır. Biz senin gibilere imalat hatası diyoruz.’’ dedi.

Kafamda binbir yorumla sessizce gülümseyip ayrıldık.

Yine birkaç ay önce görevdeki başka bir bürokratla sohbet ediyorduk.

İhalelerden, alımlardan söz açılmak zorunda kaldı.

Yiyorlarsa da bari halkın sağlığı ile oynamasınlar, ya da yatlar katlar ne yaparlarsa yapsınlar ama bari topluma bir hayırları dokunsun diye serzenişte bulundum.

Bunları dememle birlikte oturduğu yerden ayağa kalkıp: ‘’Ne demek yatlar katlar yapsınlar.’’ diye çıkış yaptı.

Devletin, halkın malına ve parasına sahip çıktı diye düşünüp söylediğim sözlerden dolayı utandım.

Yine ayakta: ‘’Biz burada neden duruyoruz o zaman? O kadar eziyeti neden çekiyoruz?’’ diyerek sözlerini bitirdi.

Bu sözlerin üzerine hiçbir şey demedim. Vedalaşıp ayrıldım.

Aklımda bir önceki seneden kalan sohbetle karışık bu tecrübeyle, halkın devletin elindeki sahipsizliğinin ne kadar derin çıkmazda olduğunu düşünüp durdum.

Bu ülke zor iflah olur.

Ya dışarıdan müdahaleli ya da içeriden büyük uyanışın getireceği sağlam bir değişim olmadığı sürece yiyenlerin ve yemek için sırada bekleyenlerin ülkesi olur.

Sevdiğim bir büyüğüm: ‘’Savaşın kazananı olmaz.’’ der her seferinde.

Olmamış da.

Bir tarafta yiyenler.

Bir tarafta yemek için sırada bekleyenler. Sıralarını beklerken de şov, reklam, iltifat peşinde koşanlar…

Bir tarafta ise imalat hataları. Söylenir dururlar. Kaygılanır dururlar. Yedikleri tek şey kendi içleri olur.