Yerli ve milli kavramı bazıları tarafından millyetçi veya ırkçı söylemmiş gibi algılansa da, özellikle Covid-19 pandemisinde ülkelerin ve devletlerin reflekslerinin nasıl da önce kendi mal, can ve sağlık güvenliğini sağlamak olduğunu bizzat yaşayarak bir kez daha öğreniyoruz.

Bunun en güzel örneğini de aşılarda yaşıyoruz.

Gelişmeleri dikkatli okuyacak olursak, yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İngiltere, Almanyagibi devletler kendi aşılarını kısa sürede bularak kullanıma sundular.

Başta Küba olmak üzere diğer bazı ülkeler de bu kervana katılmaya çalışıyorlar.

Görünen odur ki, yaklaşık 216 aşı çalışması maratonundan sadece iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda Covid-19 aşısı galip çıkacak.

İsimleri de belli olmaya başladı bile.

Çin’in ürettiği aşılardan biri olan Sinovac (Coronavac), klasik yöntemlerle üretilmiş bir ölü virus aşısı olduğunu, diğer tüm aşıların yeni teknolojilerin kullanıldığı mRNA ya da DNA aşıları olduğunu hepimiz öğrendik.

Sürekli değişen virüse etkili olabilme ve hızlıca üretilip dağıtılabilme özellikleri ile mRNA ve DNA aşıları elbette ön plana çıkıyor.

Bu mRNA ve DNA aşılarının her ne kadar kan pıhtılaşması, otoimmün hastalıkların tetiklenmesi, kalp yetmezliği gibi çok nadir görülen komplikasyonları herkes tarafından tartışılıyor ve tartışılmaya devam edilecek de olsa, hiç tartışılmayacak bir yönü vardır ki o da bu aşıların hayatımızda kalıcı olacağı hatta ve hatta belki de ilerde çocuklarımızın zorunlu aşı takvimlerinde de yerlerini alabilme olasılıklarıdır.

Bu olasılıklar hiç de az olasılıklar değildir.

Formülleri ilahi kelam misali patentle koruma altına alınıp paylaşılmayan mRNA ve DNA aşılarının orta ve uzun vadede biz insanlığa neler kazandırıp kaybettireceğini tahmin etmek şu an için oldukça zor görünüyor.

mRNA ve DNA aşılarının genlerimizi değiştirmeyeceği konusunda kamuoyu sürekli bilgilendirilse de, bu aşı firmalarının perde arkasında neden DNA analizleri yapan gen laboratuvarları ile kol kola gezdiklerini de doğru analiz edebilmek için daha çok araştırma yapmamız gerekiyor.

Çok değil, daha 2 hafta önce yayınlanan bir bilimsel makalede, insan hücrelerinin de RNA parçalarını DNA’ya çevirme potansiyellerinin olduğuna dair kanıtlar paylaştı (https://advances.sciencemag.org/content/7/24/eabf1771).

Bu tür çalışmalar, laboratuvarlarda icra edilen bilimin, gerçek hayatta yaşanandan kat kat ileride olabileceğini de ispatlar nitelikte.

….

Gen laboratuvarlarının geleceğin tıbbını şekillendirecek kilometre taşlarından birisi olacağı artık kesindir.

İlaç firmalarının insanların DNA bilgilerini yüksek ücretlerle satın almaları da bunun ispatı niteliğindedir.

Aşı ve gen ilişkisi de önümüzdeki süreçte sıklıkla üzerinde tartışılacak konulardan bir tanesi olacaktır.

Bir de buna sağlık tabanlı dijital takip sistemini de eklediğimizde, yeni nesil sağlık uygulamalarının tüm ülkelerin elinde nasıl bir stratejik saldırı ve savunma unsuru olacak kullanılabileceğini tahmin etmek hiç de güç olmayacaktır.

Konu gen aşıları olduğunda, arkasında var olan ama çoğu bilim insanımızın vakıf bile olamadığı derin tıbbın olabileceğini asla göz ardı etmememiz gerekiyor.

Virüsün yeni mutasyonlarına etkili bir gen aşının saatler içerisinde dizayn edilerek bir biyo-yazıcıdan çıkarılabildiğini unutmayalım.

Ülkelerin, ırkların, toplumların genlerine hitap edebilecek aşıların ısmarlama üretilmesi de pekala mümkündür.

Aynı mantıkla, gelecek yıllarda bir gen aşısının içerisine ilave başka bir genin konulup konulmadığından nasıl emin olabileceğimizi hiç kendinize sordunuz mu?

Dolayısıyla, gen aşılarının gelecekte toplumlar üzerinde biyolojik silah olarak kullanılabilme potansiyelini de hem devletler hem de bilim insanlarımız göz ardı etmemelidir.

Gelecekte kendi genlerimizin gerçekten güvende olduğundan emin olarak yolumuza devam etmek istiyorsak, yanımızda kendi koruyucumuzu ve kendi silahımızı da taşımak zorundayız.

Bizleri hem koruyacak hem de savunacak yeni stratejik unsurlardan birisi de hiç kuşkusuz, kendi ürettiğimiz, formülünü, etki veyan etkilerini çok iyi bildiğimiz yerli ve milli gen aşılarımız olacaktır.

Yeni dünya düzeninde bireylerin, toplumların ve devletlerin olası kontrol mekanizmalarını sağlık üzerinden okumaya çalıştığımızda, gen teknolojilerinde de ufkun ötesini görmek zorunda olduğumuz kesindir.

Geçtiğimiz gün Faz-3 çalışmaları başlanan ve Turcovac adı verilen (bazıları kola markası gibi espriler yapsa da) Covid-19 yerli ve milli aşımızın serüveninin başarı ile sonuçlanabilmesi çok önemlidir.

Genlerimiz geleceğimizdir…