“BM, GÜVEN YARATICI ÖNLEMLERE YÖNELİYOR”

“RUM TARAFI MARAŞ ÖNERİSİNİ YİNELİYOR”

“HRİSTOFYAS YAPABİLECEKKEN, NEDEN DAHA ILIMLI TALAT İLE ANLAŞMADI?”

“TÜRKİYE’NİN MEB’LE İLGİLİ AÇIKLAMALARI GÜVENLİK KONSEYİ TOPLANTISI İÇİN ZEMİN”

BM’nin Kıbrıs müzakere prosedürünü canlı tutmak için teknik komiteleri seferber etmeye yöneldiği ve ilgili kararların bu hafta alınabileceği,  Rum tarafının ise “güven yaratıcı önlem” olarak Maraş’ın Rumlara verilmesini önerdiği haber verildi.

Fileleftheros “Kıbrıs Sorununda Teknik Komiteler Seferber Ediliyor... BM Başkanlık Seçimlerinden Önce Gerçek Bir İlerleme Olmasını Beklemiyor... Kıbrıs Rum Tarafı Hayati Bir Güven Yaratıcı Önlem Olarak Maraş’ın İadesini Öneriyor” başlık ve spotlarıyla yansıttığı haberinde, BM’nin Rum tarafında yapılacak başkanlık seçimlerinden önce Kıbrıs sorununda gerçek bir ilerleme kaydedilmesini beklemediği vurguladı.

Gazete, Türk tarafının,  Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz’dan itibaren müzakerelere devam edilemeyeceğini vurguladığını, müzakerelerin ancak çoklu konferans takvim ve tarihinin önceden saptanmasıyla devam edebileceğini açıkça ortaya koyduğunu hatırlattı.

RUM TARAFI MARAŞ ÖNERİSİNİ YİNELİYOR

Türk tarafının, aksi halde düşük düzeyde güven yaratıcı önlemlerin görüşülebileceğini de vurguladığını yazan gazete, özetle şunları yazdı:

“Kıbrıs Rum tarafı, Türk tarafı müzakerelerin kesilmesinde ısrar etmesi halinde BM’nin müzakerelerin Türk tarafının diyaloğu sürdürmeyi reddetmesi nedeniyle kesitliğini açıkça ilan etmesi gerektiği tezine sahiptir.

Muhtemel güven yaratıcı önlemlerin görüşülmesi konusunda ise Rum tarafı, böyle bir paralel görüşmeye karşı çıkmıyor. Hayati bir güven yaratıcı önlem olarak Maraş’ın iadesi konusunu öneriyor. Bunun çok yönlü önemi vardır. Bir yandan kapsamlı (kentin tamiri ve sakinlerinin geri dönüşü için BM’ye verilmesi, Mağusa Limanı’nın BM şemsiyesi altında açılması ve Türkiye’nin üyelik başlıklarının açılması) ve bütün taraflara fayda sağlayan bir öneridir.

Öte yandan bu, kapsamlı çözüm bulunması prosedürünün tamamını dramatik ve olumlu etkileyecek özel bir ağırlığı olacak bir öneridir.

BM de 2013 başlarında yapılacak başkanlık seçimlerinden önce gerçek bir çaba ve gerçek bir ilerleme olmayacağı sonucuna varmış görünüyor. Aleksander Downer’ın şu andan itibaren iki ay ve ondan 2 ay sonra Kıbrıs’ı yeniden ziyaret etmek niyetinde olduğuna ilişkin bilgiler göstergedir.

Ancak öte yandan BM’nin mantığı, müzakerelerin ‘kazanımlarının’  korunması ve prosedürün bir şekilde idame ettirilmesidir. Elbette bu şekilde prosedürün tam kesilmesi halinde yapılması kaçınılmaz olan sorumluluk yüklemeden de kaçınılmış olacak. Diplomatik kaynaklara göre, BM’nin niyeti prosedürü her iki tarafı da memnun edecek şekilde, her iki taraf açısından da zevahiri kurtaracak bir prosedürün idamesine çalışmaktır.

BM, müzakerelerin danışmanlar düzeyinde devam ettirilmesi şeklindeki önceki önerisini terk etmiş ve müzakerelerin başlamasından önce ana başlıkların görüşülmesi maksadıyla oluşturulan teknik komitelerin seferber edilmesi görüşünde olduğu görünüyor.  Bu komitelerden, kapatılma zemini bulunan başlıklarla ilgili olanlar yeniden canlandırılmak isteniyor.

Böylece Rum tarafının istediği gibi ana başlıklara ilişkin diyaloğun devam ettiği düşünülebilecek ancak öte yandan Türk tarafının istediği gibi liderler ve hatta danışmanlar düzeyinde müzakereler olmayacak. Özellikle de, danışmanlar düzeyinden teknik komiteler düzeyine indirgense de müzakere prosedürünün kopmadığı sadece şekil değiştirdiği görüntüsü verilecek.

Buna paralel olarak güven yaratıcı önlemler konusunda iki tarafın niyetleri ‘evlendirilmeye’ çalışılacak.  Yani Türk tarafının gündelik konuların görüşülmesi ve Rum tarafının Maraş’ın iadesi gibi önemli konuların görüşülmesi tezleri arasında bir ara çözüm bulunmaya çalışılacak. Güven yaratıcı önlemlerle ilgili bu iki farklı yaklaşımın harmanlanması hiç de kolay olmayacak.

Diplomatik çevreler, Türk tarafının niyetlerinin arkasındaki güdüden endişe duyuyor. Türk tarafının, güya masum güven yaratıcı önlemler aracılığıyla önceki dönemde var olan görüş birliklerini (mesela FIR, yani Uçuş Kontrol Bölgesi ve Türk tarafının bunu bölme çabası)  yeniden masaya koyup koymayacağı kaygılandırıyor. Olursa, tam olarak ne olacağı, hangi prosedürün izleneceği, düzeyinin ve konuların ne olacağı iki liderin danışmanları Kudret Özersay ve Yorgos Yakovu’nun bu hafta yapması beklenen görüşmelerin ana konusunu oluşturacak.”

Haravgi “Maraş Önerisi Çözüm Dinamiği Yaratır” başlıklı haberinde Rum Sözcü Stefanos Stefanu’nun Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın Maraş’la ilgili üç eksenli önerisinin uygun konjonktürde Kıbrıs sorununun çözümüne dinamik yaratabileceği iddiasında bulunduğunu yazdı.

Habere göre Stefanu, Rum tarafında gerçekleştirilen “Türkiye’de Siyasi İslam’ın Egemenliği” konulu bilimsel panelde yaptığı konuşmada, Hristofyas’ın Kıbrıs sorunundaki politikasının pasif değil aktif olduğunu savunarak “inisiyatif ve önerileri ile Türkiye’nin Kıbrıs sorunundaki politikasını değiştirmek ve çözüm yolunu açmak için uğraşıyor” dedi.

“Bu aşamada Kıbrıs sorunundaki sorunların, Türk tarafının Maraş konusundaki uzlaşmazlığı nedeniyle aşılamaz göründüğünü” savunan Stefanu, Hristofyas’ın 2010’da sunduğu önerinin uygun konjonktürde çözüm için büyük bir dinamik teşkil ettiğini” savundu.

Stefanu, Türkiye’nin Kıbrıs politikasının değiştirilemeyeceği görüşünü “kısır” diye niteledi ve “Kıbrıs Türk toplumu Kıbrıs sorununun çözümünde ne kadar önemli bir unsur olduğunu  Rauf Denktaş rejimine karşı düzenlediği mitinglerle ve Kıbrıslı Türklerin 2011’de Türkiye’nin ve yerleşiklerin Kıbrıs’taki varlığına karşı hareketlilikleriyle ortaya çıktı” ifadesini kullandı.

KIBRIS SORUNU OTOMATİK PİLOTTA… DURGUNLUK 1 TEMMUZ’DA RESMİLEŞECEK

Politis “Kıbrıs Sorunu Otomatik Pilotta” başlıklı haberinde, BM’nin Kıbrıs’ta çalışan yetkililerinin Kıbrıs sorununun 2012’de çözülmeyeceğini bildiklerini, Downer’ın New York dönüşünde ilan ettiği durgunluğun Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralacağı 1 Temmuz itibarıyla resmen başlayacağını yazdı.

Gazete Aleksander Downer’ı kaynak göstererek, BM’nin düşüncesinin iki eksenli olduğunu, bunlardan birinin bugüne kadar başarılanların çöpe atılmasını istememsi, ötekinin de Hristofyas’ın yerine kimin geçeceği bilinmediğinden bir belirsizlik dönemine girildiği şeklinde olduğunu yazdı.

Gazete, Downer’ın Rum Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada, iki toplum arasındaki ilişkilerin korunması ve aralarında güven yaratılması için teknik komitelerle devam edileceğini, Kıbrıs’taki grubunun  önümüzdeki günlerde hissiyatlarını ve ne yapmak istediklerini ölçmek için iki tarafla da temas edeceğini söylediğini hatırlattı.

Diplomatik bir kaynağa dayanarak Türk tarafının, 1 Temmuz itibarıyla müzakereleri terk etme yönündeki katı açıklamalarından vazgeçmesinin BM’nin, diyaloğun düşük seviyede de olsa hayatta tutulması için bir saptama, bir uyarı ve bir ümit resti sayesinde olduğunu yazan gazete özetle şunları kaydetti:

“Soğuk saptama, Kıbrıs Rum tarafının makul nedenlerle şu anda muteber bir müzakerecisi olmaması sentezine dayanıyor. Dimitris Hristofyas, Mari patlaması nedeniyle Kıbrıs Rum toplumuyla ve ülkenin siyasi liderliğiyle her türlü temasını kaybetti. Downer diplomatik bir yöntemle sorunu şöyle kaydetti: ‘Sayın Hristofyas  1 Mart’a kadar başkanlık mevkiinde kalacak ancak halkın dikkati, yerine kimin geçeceği üzerinde yoğunlaşacak. Bu herkesin dikkate aldığı bir unsurdur ve BM olarak hiçbir şey yapamayız.’

Türk tarafına uyarı keskindir. BM müzakerecileri Güvenlik Konseyi’nden yönlendirme talep ederek Kıbrıs sorunundaki prosedüre son vermek zorunda kalırlarsa, sorumluluk yüklemek zorundadırlar. Bu sorumluluklardan, Talat-Hristofyas arasında anlaşmaya varılan üç başlığı havaya uçuran Kıbrıslı Türk lider Eroğlu da kaçamayacak.

“HRİSTOFYAS YAPABİLECEKKEN VE GENEL SEKRETERİN HUZURUNDA NEDEN DAHA ILIMLI TALAT İLE ANLAŞMADI?”

Hristofyas’ın 14 Mayıs beyanıyla Eroğlu’nu, Talat’la uzlaştıklarından caymakla suçladığı an itibarıyla Blame Game (Sorumluluk yükleme oyunu) başladı. Elbette BM, Dimitris Hristofyas’ı da bağışlamak niyetinde değil: ‘Derviş Eroğlu’nun Talat’la uzlaşılanlardan caydığı ortadadır ancak aynı zamanda kamuoyuna yönelik birçok açıklamasında Mehmet Ali Talat haklı olarak Hristofyas’ı Ocak 2010’da uzlaşılanların altına imza atmamakla suçladı. Hristofyas Eroğlu’nun Kıbrıs sorununda katı olduğunu biliyordu. O zaman neden, yapabilecekken ve hatta BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un huzurunda, ılımlı Talat ile anlaşmadı..?’

Ümit ise Türkiye’nin AB üyelik perspektifiyle ilgilidir. Ortakların Komisyon’la uyum içerisinde üzerinde çalıştığı şey, bu ülkeye Kıbrıs’ın dönem başkanlığının ardından ve Kıbrıs sorununda yeni bir başlangıçla birlikte müzakere başlıklarının açılmasıyla AB ile ilişkilerinin canlandırılacağı vaadinde bulunulmasıdır.

Aleksander Downer, prosedürü canlı tutma hedefiyle, malum uzatmalı Avustralya tatillerini yapmayı planlamıyor.  Haziranda belki ama temmuzda kesinlikle Kıbrıs’a gelecek ve Kıbrıs Türk ve Rum müzakere gruplarıyla en azından şahsi temasları ile bir momentum sürdürmeye çalışacak.”

ANASTASİADİS SEÇİLİRSE...

Gazete haberinin “Kesin Dönüşe Mi Gidiyoruz?” başlığıyla ayırdığı bölümünde, Güney’de yaygın kanının, Kıbrıs sorununun artık farklı bir yörüngeye girdiği ve yeniden başlaması halinde Talat ve Hristofyas’ın 2008 Nisanı’nda çizdiği çizgide seyretmeyeceği şeklinde olduğunu yazdı.

Kıbrıs Türk tarafının müzakerelerin yeniden başlamasına öncelikle takvim şartını getirdiğini, ana çizgisinin de artık çözümün iki ayrı oluşturucu ve gevşek işbirliği yapan devletçik arasında bulunması gerektiği şeklinde olduğuna işaret eden gazete, ayrı devletçiklerin ayrı seçimleri, genişletilmiş uluslar arası ve ulusal yetkileri olmasını, Rum tarafının global mal takasını kabul etmesi şartıyla toprakta bir miktar taviz öngördüğünü yazdı.

Gazete, DİSİ Başkanı ve başkan adaylarından Nikos Anastasiadis’in, seçilmesi halinde  bu yönde ancak farklı gündemle hareket edeceğini, daha şimdiden gevşek bir federasyonun  en gerçekçi hedeflerden biri olduğunu söylemekten çekinmediğine dikkat çekti.

Gazete “bu şartlar altında gevşek bir federasyon, orta ve uzun vadede, Kıbrıs MEB’inin hidrokarbonlarını müştereken kullanma katalizörüne dönüşebilir. Elbette,  Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeni başkanı merkez sağ ve sol partilerden gelirse müzakerelerin yeniden başlaması asla mümkün olmayabilir” ifadelerine yer verdi.

GÜVENLİK KONSEYİ’NİN TOPLANMASINA ZEMİN HAZIRLIĞI

Haftalık Kathimerini “Türk Tehditleri ve Lefkoşa’nın Hareketleri” başlıklı haberinde BM’nin, “Türkiye’nin tavrının değişeceğini ve Ankara’nın bugün verdiği uzlaşmaz görüntünün bazı karşılıklar elde etmek maksatlı olduğunu değerlendirdiğini” savundu.

Gazete, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Aleksander Downer’la görüşmelerinde “isteyecekleri karşılıklar konusunda kartlarını açmadıklarını ancak BM’nin kartların Lefkoşa’daki veya İstanbul’daki görüşmeler sırasında açılmasını beklediğini” öne sürdü.

Türkiye’nin B planının başlıklarından birinin de sözde Rum “MEB’iyle ilgili gerilim yaratmak olduğunu” savunan gazete, diplomatik analizcilerin Güney Kıbrıs’ın sözde “MEB”i içerisinde hidrokarbon aramaları konusunda çıktığı ikinci imtiyaz hakkı dağıtımı ihalesi vesilesiyle “17 ve 18 Mayıs tarihli son Türk açıklamalarına cevap verilmesinin şart olduğuna” inandıklarını yazdı.

Habere göre aynı kaynaklar Ankara’nın tonları daha da yükselttiğini, Rum yönetiminin bu durum karşısında yapması gereken asgari şeyin Güvenlik Konseyi’ne yazılı başvuru olduğunu söylediler.

Gazete, Rum yönetiminin Güvenlik Konseyi’ne yapacağı yazılı başvuru ile “Türk söyleminin Güney Kıbrıs’ın güvenliğini ve bölgedeki barışı tehdit ettiği” iddiasında bulunması gerektiğine işaret ederek, diplomatik gözlemcilerin görüşlerini şu şekilde aktardı:

“Çünkü Bu aşamada bu başvuru aşırı bir hareket olabilir. Güvenlik Konseyi’nin Dışişleri Bakanı’nın sert içerikli mektuplarıyla resmen bilgilendirilmesi gerekir. Bu, Ankara’nın gerilimi daha da tırmandırması ve Güvenlik Konseyi’nin toplantıya çağrılması gerekmesi ihtimali açısından zemin yaratır. “