“TMK’YA GİTMEYEN MÜLKÜNÜ KAYBETMEZ, TALEP ETMEK İÇİN ÇÖZÜMÜ BEKLEMESİ GEREKİR”

“DİMOPULOS DAVASIYLA MÜLKLER KONUSUNDAKİ OLGULAR DEĞİŞTİ”

“30 YIL DAHA GEÇERSE NEREDEYSE KİMSENİN KONUTTA HAKKI OLMAYACAK”

“HALK KÖTÜ BİR BAŞKAN SEÇMİŞSE BU YANLIŞ MÜZAKERECİ ATAMAKLA DEĞİŞTİRİLEMEZ”

“ULUSLARARASI KONFERANSA GİTMEYİ REDDETMELİYİZ”

Güney Kıbrıs’ın eski başsavcısı Alekos Markidis, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndekileri kastederek, mülkiyet davalarındaki olguların Kıbrıslı Rumların haklarını etkisiz hale getirecek şekilde tersyüz olduğunu, Dimopulos kararı ile mülkler konusundaki olguların değiştiğini söyledi.

Rum tarafının, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs sorununda muhtemel uluslararası konferans çağırmasına itiraz etmesi gerektiği çünkü anayasanın değiştirilmesi görüşmesinin akıl kârı olmayacağı görüşünü ortaya koyan Markidis Nikos, Anastasiadis’in; ortak kabul görecek bir müzakereci atanması önerisini eleştirdi.

Haftalık Kathimerini, Rum eski Başsavcı Alekos Markidis’le yaptığı söyleşiyi “Alekos Markidis Kathimerini’ye Konuştu... Müzakereciyi Halk Seçer... Kim Hesap Verecek? Başkanlar Konseyi Mi? Komisyon’a Gitmeyen Göçmen Mülkünü Kaybetmez Ama Talep Edebilmek İçin Çözümü Beklemesi Gerekir” başlık ve spotlarıyla aktardı.

Markidis, Kathimerini’nin; Rum tarafında bazılarının, Titina Loizidu ve 4’üncü hükümetler arası başvuruya atıfta bulunarak, mülkiyet hakkının devredilemez olduğunu savunarak, Hristofyas’ın mal sahipleri adına müzakere ve karar verme hakkını reddettikleri hatırlatmasına karşılık; mülkiyet müzakere edilmeden Kıbrıs sorununun müzakere edilemeyeceği görüşünü ortaya koydu, şunları söyledi:

“MÜLKİYET HAKKI DEVREDİLEBİLİR”

“Zaman  zaman işitilen, mülkiyet hakkının devredilemez olduğu, dolayısıyla Başkan Hristofyas’ın mal sahipleri adına müzakere edemeyeceği iddiası geçerli değildir. Mülkiyet hakkı devredilebilirdir, yeter ki istimlak (devir) yasal yolla yapılsın. Kendi iç sistemimizde anayasa vardır ve bu istimlâke izin verir. İnsan Haklarının Korunması konusunda, mülkiyet hakkını güvence altına alan 1’inci Protokol’ün 1’inci maddesi geçerlidir ancak bu da, kamu çıkarı için istimlâke izin verir. Fakat tamamen mülkiyetle ilgili haktan söz edildiğinden, Kıbrıs Türk malları da vardır. Üzerlerinden yolların geçtiği bu mallar ne olacak? Kıbrıs devletinin göçmenlere, Kıbrıs Türk mallarının üzerine konut inşa etme izni verdiği mallar? Mutlak hak basittir: herkes gitsin. Veya özgürlük hakkının ilke ilke ciddi istisnaları görüşülsün veya Kıbrıs sorununun çözülmeyeceğini bile bile mutlakta ısrar edelim.”

Eski başsavcıya, Dimopulos davasının mülkiyet konusuna ciddi yan etkileri olacağının söylendiği, AİHM’in; önce Taşınmaz Mal Komisyonu’nu iç yargı imkânı olarak tanıdığı ve her Rumun AİHM’e gitmeden önce bu imkanı tüketmesi gerektiği hükmüne vardığı hatırlatılarak, bu kararın olguları nasıl değiştirdiği soruldu.

Bu kararın “Türkiye’nin AİHM aracılığıyla mülkiyet hakkına saygı göstermeye zorlanması olanaklarını zayıflattığının aşikâr olduğuna işaret eden Markidis, Dimopulos davasının, KKTC anayasasının 159’uncu maddesine dayanılarak, Rum mallarına el konulduğu, KKTC tanınmadığından bunun hukuki bir netice olmadığı ve mal sahiplerinin mal sahipliliğinin devam ettiği kuralığını değiştirmediğini, sadece Komisyon’un etkin çare sağlayabileceğine hükmettiğini söyledi. bu şekilde Türkiye’nin şu anda, Rumların sürekli (AİHM) başvurularının neden olduğu baskıdan kurtulduğunu ancak aslında, tazminat ödemek suretiyle tam istimlak olanağının tanındığını vurguladı.

“30 YIL DAHA GEÇERSE NEREDEYSE KİMSENİN KONUTTA HAKKI OLMAYACAK”

Markidis’e, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) başvuru için verdiği tarihin hitamından sonra Rumların AİHM’e gidip gidemeyecekleri soruldu. Verilen süre içerisinde TMK’ya başvurmayan Rumların mülkiyet hakkını yitirmeyeceklerini ancak mallarını talep etmek için Kıbrıs sorununun çözülmesini beklemeleri gerekeceğini söyleyen Markidis, AİHM kararındaki en kötü noktanın; 1974’te reşit olmayan ve aileleriyle birlikte, ailelerinin evlerinde kalanların haklarıyla ilgili olduğuna işaret etti. Markidis “Anlayacağınız gibi bir 30 yıl daha geçerse neredeyse kimsenin konutlarda hakkı olmayacak” uyarısında bulundu.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer’ın Genel Sekreter Ban’a kritik bir rapor vereceğini ve Ban’ın da çok taraflı konferansı çağırıp çağırmama kararını buna dayanarak vereceğini hatırlatan Markidis, Ban’ın müzakere prosedürünü canlı tutup bekleme kararı da verebileceğini, istifa ediyorum da diyebileceğini söyledi.

Güvenlik Konseyi’nin ne yapacağını soran Markidis “Biz yine yaygın olarak, veto kullanacak Rusya var diye düşünüyoruz. Başka güçler de var ve yarın UNFICYP’in görev süresinin uzatılmasını veto edebilirler. Bu hiç istemediğimiz bir şeydir. Büyük güçler arasında bu oyunları oynamak için küçük bir devletiz” dedi ve Rumların yerlerinde oturup, önümüzdeki kritik gelişmelerin sonucunu görmeyi beklemelerini istedi.

“HALK KÖTÜ BİR BAŞKAN SEÇMİŞSE BU YANLIŞ MÜZAKERECİ ATAMAKLA DEĞİŞTİRİLEMEZ”
 
Alekos Markidis DİSİ Başkanı Nikos Anastasiadis’in; Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın müzakerecilik görevini, Rum siyasi parti başkanlarının ortak kabul edeceği bir müzakereciye devretmesi önerisini de değerlendirdi. Anastasiadis’in Kıbrıs Rum tarafının müzakerecisinin uzman bir hukukçu olmasını önerdiğini söyleyen Markidis, belirlenecek bu kişinin siyasi bir mesele olan Kıbrıs sorununu yönetme meşruiyetine nereden sahip olacağını, kime hesap vereceğini sordu.

Markidis Müzakereci atanacak hukukçu kişinin hesap vereceği merciin, Rum siyasi parti başkanları konseyi mi olduğunu da sordu ve konseyde yer alan siyasilerin kendi aralarında da anlaşamadıklarını vurgulayarak “Müzakereci ne yapacak?. Başkanı halk seçer. Kıbrıs sorununun yönetilmesi sorumluluğu başkanındır. Halk kötü bir başkan seçerse, bir ‘yanlış’ müzakereci atamakla düzeltilemez.”

“ULUSLARARASI KONFERANSA GİTMEYİ REDDETMELİYİZ”

Ban’ın uluslararası konferans çağırması halinde Rum tarafının konferansa gitmeyi reddetmesi gerektiğini söyleyen Markidis’e; 2004’teki referandumda Annan planına hayır demesinin ardından Rum tarafının; BM’ye göre batağa saplanmış bir prosedüre ivme kazandırmak hedefli bir konferansa gitmemesinin uluslar arası kamuoyunda nasıl algılanacağı soruldu.

Markidis böyle bir durumda başarısızlığın Rumların omzuna yükleneceğini itiraf etti ancak “Şu anda elimizde emniyet supabı olarak; iç meselelerde anlaşmaya varılması halinde uluslararası konferansa gideceğimizi söyleyen bir Güvenlik Konseyi kararı var” dedi, özetle şunları kaydetti:

“Ben uluslararası konferans mantığına karşıyım çünkü hem Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu konferansa nasıl çağrılacağı meselesi var, hem de gereksizdir. Uluslararası konferans, süper güçlü bir Sovyetler Birliği geleceğini ve karşılarına çıkıp bizim tezlerimizi destekleyeceğini zannettiğimiz bir dönemin icadıydı. Politika böyle işlemedi. Uluslararası konferans için genel sekretere söyleyeceğimiz ‘hayır’ın bir bedeli olacak ancak uluslararası kamuoyunun doğru aydınlatılmasıyla bu yönetilebilir. Ancak ‘evet’ dersek, orada bize bir plan verirler ve ‘işte bu’ derlerse o zaman Başkan hayır demesinin bedeli, çok taraflı konferansın çağrılmasına ‘hayır’ demesinin bedelinden çok daha büyük olacaktır. Referandumda ne olacak? Bu nedenle ikilemlerle karşı karşıya kalmaktansa, ikilemimizi ortaya çıktığı anda çözmemiz daha hayırlıdır.”