Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Beşeri Bilimler Fakültesi Dekanı Doç. Dr. Aysin Sinal, yaptığı açıklamada, istismar ve şiddet gibi suçları işleyen bireylerin temellerine inildiği zaman; bu gibi suçları işleyen insaların alt yapılarının bozuk olduğunu belirterek, şunları söyledi;

“Çoçuk gelişiminde iç güdüsel dediğimiz ID; daha sonra Ego, Superego dediğimiz bölümler vardır. Bunlar eğer yerine iyi oturmazsa, ileride problemler yaşarız. Bunların yerine iyi oturması için aile yapısının çok büyük önemi vardır. Aile içersinde şiddet varsa ya da aşırı derece geçimsizlik varsa, mesela eğer baba alkolikse evine bakmıyorsa, anne çocuklarına karşı sevgisizse; bu çocuğa yansıyor. İleride bir çok konuda psikopatik olarak dediğimiz yani psikolojik sorunları olan kişilik bozukluğundan tutun, bipolar bozukluğu, paronaya ve şizofreni gibi hastalıklar önümüze çıkıyor. Bu gibi insanlar zaten kendi sorumluluklarını bilmeyen insanlardır. Dolayısıyla yaptıkları işlerde bişeyleri ortaya koymak değilde, amaçları birilerine zarar ve acı vermektir.

Çocuk istismarına baktığımız zaman, istismarda bulunan kişilerin geçmişinde, ya kendileri istismara maruz kalmışlardır, yada kötü bir muamaleye tabi tutulmuştur. Ya aile içi şiddet vardır annesini dövülürken görmüştür, yada buna benzer. Baba içki içiyordur eve geldiği zaman bir kavga oluyordur ve akabinde ailede bir kırılma bir bölünme olmuştur.

Kız çocuklarında elektra kompleksi, yani babaya düşkünlük olur. Yani babayı kendilerine bir kahraman olarak görür. Kızların, ilk olarak örnek aldığı karşı cins babalarıdır.

Erkek çocuklarında tam tersidir; anneye karşı düşkünlük vardır. Devamlı olarak babadan korku vardır. Babaya karşı devamlı asi davranışlar vardır. Bunun nedeni hem korkmaları; hemde bildikleriden vazgeçmiyor olmalarıdır. Tabi burada yaşananan yaş 2 ile 12 yaş arasında tamamen bir çocukluk yaşıdır. Herşey toz pembedir. Dolayısıyla burda çocukları sorumlu tutamayız. Çünkü yaptıklarının farkında değillerdir. Bir fantezidir bu, bir enerjidir. Bunun içerisine cinsel enerji dediğimiz libido da giriyor. Bunun içine Anal, Oral, Fallik dönemler giriyor. Çocuk bunları yaşarken rahat ve huzur içerisinde yaşaması gerekiyor. Kız çocuğu elektra kompleksi yaşarken, anne babanın birlikte olması; uyum içinde, birbirlerine sevgi göstermesi lazım. Evde şiddet, kavga ve aldatılma olmaması gerekiyor. Bunlar çok önemli faktörlerdir. Çocuk anneyi kendine bir rakip olarak görüyor. Çünkü anneye baktığı zaman; annesinin kendisine çok benzediğini görüyor. Kız çocuğuna göre, kendisinin böyle olmasının tek suçlusu annedir.

Erkek çocuktada aynıdır. Oedipus kompleksini yaşarken anneye düşkünlüğü vardır. Erkek çocuk eğer bunu yaşamazsa, bir boşluk olur ve ileride karşımızıa sorunlu karakterler çıkabilir. Şuan karşımıza çıkan psikopat ve sosyapatlar, o yaşaması gereken süreci yaşamış olsaydı, bunlar olmazdı. Araştırmalar gösteriyor ki, bütün bu cinayetler ve serikatiller, istismar yapan kişiler; muhakkak çocukluğunda komplekslerini yaşamamış kişilerdir. Şu veya bu şekilden savunma mekanizmaları müthiş gelişmiştir.

Bugün yaşanan olaylara baktığımızda, az çok bu olayları yapan kişilerde muhakak aile yapılarında bir bozukluk görebiliriz. Çocukluklarında bir mutsuzluk, huzursuzluk yani bu komplekslerin muhakkak hiç biri yaşanmamıştır.

Bu gibi tablolar ile karşılaşmamak için, önemli olan anaokul, ilkokul, ortaokul çağındaki çoçukların aile yapılarına ve yaşadıkları aile ortamını muhakkak gözlemlemek gerekir. Sosyoglarımız, psikologlarımız ve aile ve sosyal yaşamla ilgilenen yetkili dairelerimiz bu durumla ilgilenip çoçukların alt yapısına bakması lazım. Yani bir evde yaşayan çocuk okula geliyor, acaba sınıf öğretmeni yada herhangi bir öğretmeni çoçuğu karşına alıp “Yavrum sen evinde nasıl yaşıyorsun? Mutlu musun? Mutsuz musun?” diye soruyor mu? Ben inanmıyorum. Bir suç işlendiği zaman sadece bir mektup geliyor.

Ailelerimizde malesef bu konuda bilinçli değiller. Çünkü onlarda kendi derdine düşmüştür. Şuan dünyada olduğu gibi ülkemizde büyük bir ekonomik sıkıntı var. Gelir sıkıntısından dolayı, anne ve baba çalışmak mecburiyetindedir ve bu yüzden çocuk geri plana düşmektedir. Bu yüzden çocuk çığrından çıkıyor, şikayetler başlıyor ve çoçuguma noldu diyerek ebeveynler meraklanmaya başlıyor. Ebeveynler çalışıyor çoçuklar okuldan eve yalnız geliyor; yemeğini yalnız yiyor. Ne bekliyorsunuz? Gece geliyorsunuz, yorgunsunuz zaten. Kapıdan içeriye girer girmez kavgaya başlıyorsunuz. Çocuga fırsat kalmıyor. Böyle bir aile ve böyle bir birliktelikten iyi bir çocuk bekleyemezsiniz.

Çalışma noktasında da aileler haklı sonuçta. Evin geçiminin sağlanması gerekiyor. Elektirik, kira, gıda tüketimi, araç masrafları. Dolayısıyla baktığımız zaman elde olmayan bazı nedenlerden ebeveynlerin çalışmazı lazım. İşte sıkıntı tam olarak buradadır. Bu çoçuğun evde yalnız kalması, onu bir çok psikolojik soruna itiyor. Savunma mekanizmaları geliştiriyor. Mesela nasıl olsa annem görmüyor, nasıl olsa beni en son farkedecekler.

Ülkemizde yapılan araştırmalarda, uyusturucu ilkokul seviyesine kadar inmiştir. Çocuk artık patalojik bi duruma girince halüsinasyonlar görmeye, karşı gelmeye, uyuşturucu bulamayınca yoksunluk semptomları ortaya çıkıyor ve daha sonrasında ebeveynler tarafından farkediliyor. Çocuğun yalnız kalması bu durumlara davetiye çıkartıyor. İnsan beyni bir süngere benziyor. İstediğin tarafa çekebilirsin. Nöroplastisite adında yeni bir bilim var ve çokta gelişiyor. Herhangi bir insan beyini ve davranışları değişebiliyor. Bu kantlanmıştır. Biz araştırmalarımızda bunları yapıyoruz ve kanItlıyoruz. Ne hayal edersen onu yaşarsın, ne düşünürsen onu hissedersin.”