Ulusal Birlik Partisinde yıllardır yaşanan halef-selef enflasyonun istikrarsızlığın ana nedeni olduğu bir gerçek.

Siyasetin doğası gereği sağ cenah ve sol cenahta yer alan istikrarlı iki güçlü bloğun ise demokrasilerin teminatı ve dengeleyicisi olduğu da politika biliminin olmazsa olmazlarından.

Ancak böylesi bir yapının Kuzey Kıbrıs’ta olmamasının nedenlerinden biri de ve belki de kimsecikler tarafından da önemsenmediği veya anlaşılmadığı üzere, UBP içerisinde halef-selef enflasyonunun neden olduğu istikrarsızlıktan bir başkası değil.

Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş ve sonrasında genel başkanlık yapan bugünün onursal başkanı Dr. Derviş Eroğlu sonrasında UBP’nin istikrardan gün geçtikçe uzaklaştığı bir gerçek.

Merhum Rauf Raif Denktaş ve Dr. Derviş Eroğlu başkanlığı dönemlerinde de elbet parti içerisinde sorunlar, kavgalar, çekişmeler ve siyasi rekabetin getirisi görüş ayrılıkları olmuştu ancak UBP hiçbir zaman istikrardan bu kadar uzaklaşmamıştı.

Anavatan Türkiye’nin merhum Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel’in “siyasette halef ve selefi tayin etmek lidere ait değildir” yorumunu doğrularcasına Denktaş ve Eroğlu arasında yaşanan siyasi rekabet bile UBP’yi istikrardan bu denli uzaklaştırmamıştı.

Ve bugünün UBP’si halef selef enflasyonu ile istikrarsızlığın merkezi olarak bir bilinmeze doğru sürüklenmekte.

Parti genel başkanlarının partiye egemen olmadığı zamanların törpüleyici etkisi ile UBP yara almayı sürdürmekte.

Ve elbette parti genel başkanlarının UBP’ye egemen olmamasında ise ana rol partinin seçilmişlerinden ve tavanından bir başkasının değil.

Dr. Derviş Eroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından  “çok başkanlılık”  UBP’nin ruhu ve karakteri haline getirilerek “istikrarsızlık” üzerinden siyasi kavgalardan güç kazanma stratejileri UBP’nin bugün kaderi olmuş durumda..

İstikrarsızlığın mühendisleri kimler sorusunun cevabı ise parti tavanı ve parti tavanı içerisindeki “siyasi kliklerin” UBP içerisinde inşa ettiği “küçük particiklerin” öznesi haline gelen parti tabanı olduğu ise bugün tüm çıplaklığı ile ortada.

En kötüsü de, saklayan veya böylesi bir aidiyetten hicap duyanın da olmaması aslında.

UBP, ülkenin en büyük partisi olmayı sürdürmek ve Devlet geleneğinin savunucusu olmaktan uzaklaşmak istemiyorsa, “istikrarsızlığın” kaynağı olan iç sorunlarını çözmek zorunda.

Ve böylesi bir niyet parti tavanında olmasa bile bugün için parti tabanında böylesi bir irade ve potansiyel mevcut.

Dr. DervişEroğlu sonrasındaki her genel başkan, hem UBP içerisinden hem de parti dışından yapıcı muhalefet sınırlarının dışına çıkılarak eleştirilere ve saldırılara maruz kalmasının taban tarafından içselleştirilmesi ise parti tavanındaki kliklerin “parti içerisinde particikler inşa etmesinin” bir sonucu olarak bugün de Başbakan ve parti genel başkanı Ersan Saner’e dikenli gül bahçesini sunmakta.

Dikenli gül bahçesinin sunduğu ateşten gömlek ise sadece ve sadece Başbakan ve parti genel başkanı Ersan Saner’in üzerinde değil.

Parti içinde “ateşkes” sağlanması ve “istikrarsızlığın” sona erdirilmesi tarihsel bir zorunluluk olduğunun farkına varmak zorunda, UBP tavanı.

Özellikle de Ersan Saner, Tahsin Ertuğruloğlu, Dursun Oğuz, Kutlu Evren, Resmiye Canaltay, Olgun Amcaoğlu, Nazım Çavuşoğlu, Ünal Üstel, Önder Sennaroğlu, Hüseyin Özgürgün, İzlem Gürçağ, Yasemin Öztürk, Zorlu Töre, Oğuzhan Hasipoğlu, Sunat Atun, Özdemir Berova, Ali Pilli, Menteş Gündüz, Aytaç Çaluda, Hasan Taçoy ve Faiz Sucuoğlu.

“İstikrarsızlığın itici gücü” olan ve makamları “babalarından kalan miras” gibi görerek siyasi hırsları “akıl ve vicdanlarının” önüne geçen tavandaki kanaat ! önderlerine ise parti tabanının artık “dur” demesi ise geçmiş ve geleceğe karşı bir sorumluluk.

UBP’nin halefler ve seleflerin elindeki bir oyuncağa dönmesine artık daha fazla izin verilmemeli.